LXVII- "yok olan canavarlar ve son yükler"

35.9K 4.1K 1.7K
                                    

      

Biz geldik!

Biraz geciktik ama bir sonraki bölüm için açıklamam da, onun dışında söyleyeceğim diğer ayrıntıyı da bölüm sonuna ekledim. Okumadan geçmeyin olur mu? Bence geçmemelisiniz... 

Sona yaklaşıyor olmak ve sonu görmek bu bölümün her cümlesinde hissettiğim duygu olsa da bitirmek demek muhakkak başlamaktır da diyorum. 

Önce oy verelim mi? 

Ve yorum. Lütfen. (Fizik kurallarının bu konu hakkında ne söylediğini biliyorsunuz)

Keyifle okuyun!

 Yol beni sahiden haddinden fazla yormuş olacak ki uykuya daldım. Geçmişin salladığı şimdinin içinde daldım gittim. Ihlamur da çok iyi geldi zaten. Uyudum kaldım. Hatırlayamayacağım bir rüya gördüm yine öyle uyandım. Oda sessizdi kimse yoktu. Rüyayı hatırlamak için çabaladım da olmadı. Boşluğu yeterince izledikten sonra kalktım yerinden. Yer yatağında yatmayı garip bir şekilde seviyordum. Saçlarımı topladım, üstümü başımı topladım. Göğüslerimde fazla bir hassasiyet ve yorgunluk vardı. Tahammül edilebilirdi. Uyuyunca dinlenmiş hissediyordum.

Sessiz odadan çıktım ve yavaş yavaş merdivenlerden indim. Zelihalar gelmiş miydi? Fetih neredeydi acaba? Yemek hazırlanmış mıydı? Ben yardım etseydim, bir ucundan tutsaydım bari.

"...biliyordun da söylemedin. Biliyordun da söylemedin ya. Bana değil bu ayıbın. Bana değil bunca yoldan kalkıp gelen Efsun'a."

"Oğlum siz yola çıkmıştınız haber geldiğinde."

"Çıktıysak çıktık. Alır bilet geri dönerdik. Babaanne sana... Ben ne desem ki şimdi sana? Ben karımı alıp gidiyoru..."

"Nereye kadar Fetih?" dedi Sultan babaanne. Artık bu merdivenler trajikomik olmaya başlıyordu.

"O bizi ilgilendirir sizi değil." dedi Fetih. Hangi konuda bilmiyorum ama babaannesine çok keskin cümlelerle meydan okuyordu. Çok geçmedi bu restinin sebebini açıkladı. "Efsun o kadınla aynı çatı altına girmeyecek. Duydunuz mu beni? O kadına de ki; oğlun seninle aynı çatıya girmeyecek. Ben alıyorum Efsun'u gidiyorum. Size afiyet olsun."

Kapı girişindeydim, Fetih'in önünü görmez adımları beni de görmedi. Bedeni bedenime çarptı ve beklenmedik bir sarsılma geçirdim. Geriye doğru savrulacağım sandım ama Fetih beni hızla tuttu, düşmemi ya da bir yere çarpmamı engelledi. "Efsun." dedi korkuyla. Korkusunu, tenime bastırdığı parmak uçlarından hissedebiliyordum.

Kocaman bir devin elinin altında yine küçücük kalmış gibiydim. Kollarına tutundum ve renk değiştirmiş yüzüne baktım. Fetih'in kesinlikle öfkelenince hacmi artıyordu. Bunu nasıl anlatabilirdim daha iyi bilmiyordum ama cüssesi büyüyordu ve ben yanında daha küçük kalıyordum. İkimiz de aynı anda sorduk.

"İyi misin?"

Ellerim kollarından avuç içlerine kaydı ve bedenimden ayırdım ellerini, ellerimi tutmasını sağladım. "Canın yandı mı Efsun?"

Tamam biraz sert çarpışmıştık ama iyiydim. Düşseydim işin rengi değişebilirdi ama tutmuştu. İçimde bir dürtü hissettim. Sanki bir parmak, henüz parmakları yoktu, karnıma dokundu.

"Hayır acımadı ama şu kapı geçişlerine dikkat etmek lazım. Şu boylarda olsaydım," dedim ve biraz eğildim, bir yaşında yeni yürümeye başlamış bir çocuğun boyu kadar Fetih'in bacağına dokundum. "Kesinlikle ezilirdim." eğildiğim yerden doğrulurken onun hissettiği duygunun doruğunda olduğunu anlatan yüzüne baktım. Söylediğim şey onu gülümsetir ve biraz yumuşar sandım. Çünkü bu duygusunu hafifletmezse tansiyonu yükselecekti.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin