XXVIII- "Şafak Yüz Otuz"

122K 5.4K 10.9K
                                    

İnstagram: serceyioldurmekofficial


"Altı, yedi, sekiz, dokuz, on." önümde açık olan uygulamadan menstrual takvimimde beni bu ağrıyla kıvrandıran gecikmeyi hesaplarken ayağımdaki topuklu ayakkabılarımın tekini arkadan diğerine atmıştım. Bir elimde kahvem, diğer elimi mutfak tezgahına yaslamışken boş olan mutfakta aniden arkamdan gelen "On gün." cümlesiyle neredeyse dengemi kaybedecek kadar sıçradım yerimden. Elimdeki kahve bardağı düşmedi ama içindeki kahveden az biraz sıçradı, hatta direkt elime döküldü ama neyse ki soğumuştu.

Şûrîde'nin sessiz gelişi, aniden kurduğu cümle kalp atışlarımı kontrolsüzleştirdi, parmağımı damağıma bastırırken ekşittiğim yüzümle ona döndüm. Bu denli korkmamı beklemiyor olacak ki "Çok pardon." dedi mahcupça. "Bu kadar daldığını düşünmedim."

Boş gözlerim onun üzerinde mahcupluğuna rağmen yüzümde samimiyete dair pek bir şey oluşmadı, sadece "Önemli değil." dedim. Gözü yüzümden tezgaha bıraktığım telefona kaydığında seri bir şekilde ekranı kararttım ama o göreceğini görmüştü.

"On koca gün." dedi kararttığım ekrandan aniden yüzüme bakarken. "Üstelik bu seni ağrıdan iki büklüm oluşunu ilk görüşüm değil."

Lafı nereye getireceğini pek tabii anlarken yine de oraya gelmemesi için tüm çabamı göstermeye gayret ettim.

"Görmüşsündür çünkü reglim gecikti. Her kadının başına gelmiştir, muhakkak seninde."

Sanki ben ne kadar hamile olmadığıma eminsem o da o kadar emindi. Üstelik şüphelenilecek bütün şeyler anlamsız bir şekilde ona denk geliyordu. Kokuyla alakalı yalanım, geciken günüm, elim karnımda ağrı çekerken ki vaziyetim...

"Muhakkak," dedi başını sallarken. "Ama eğer ki ben evli bir kadın olsaydım ilk aklıma gelecek çok kuvvetli bir ihtimal olurdu ve bunu ölümüne inkar edip karşı çıkmazdım."

Belki de bu kadar karşı çıkmam bir şeylerden şüphelendiriyordu onu. Kendince sorguluyordu, evli olan bendim ama o bu ihtimalle her önüme geldiğinde neredeyse lafı asla demeye getiriyordum.

Doğru bir tavır değildi bu. Dikkat çekiyordum.

"Ölümüne inkar etmek sence biraz abartı bir anlatım değil mi?" ikimizin de sesi soğuk ama benim ki soğuğun yanında bir de mesafeliydi. Soğumuştum Şûrîde'den. Ve bunu bizzat o sağlamıştı.

Yüzünde samimi bir gülümseme oluştu, "Beni sakın yanlış anlama. Bu eminliğinin mesleğinden geldiğini farkındayım. Buna saygı da duyuyorum. Ama hiçbir şey imkansız değildir, bunu sen de biliyorsun değil mi?"

Sanırım burada artık şu ölesiye karşı çıkmayı bırakıp daha yapıcı konuşmalıydım. Ben girmediğim ilişkiye güveniyordum ama onların böylesinden haberi yoktu. O zaman biraz buna uygun konuşmalıydım.

Zihnimin kuytu köşesinde günlerdir açılan o kapı tekrardan aralandı. Rüya yine can bulurken kafamın içinde yutkundum, Fetih'in dudaklarının gezindiği yerde yine bir huylanma hissetim. Rüyayı göreli bir haftadan fazla olmuştu neredeyse ama etkisi ilk günden halliceydi. Atlatamıyordum. Böylesine bir rüya görmeyi atlatamıyordum. Kabullenemiyor, kendime yediremiyordum. Bazen zaten gergin olan sinirlerimle sanki Fetih gerçekten o cümleleri kurmuş gibi ona çatıyor ve neye uğradığını şaşırtıyordum adama. Bazen de kendi kendimi utandırıp Fetih'e karşı kendimi suçlu hissediyor, neredeyse yüzüne bakamıyordum. Yine neye uğradığını şaşırıyordu. Hatta bir gece aniden çalıştığı odadan yanıma gelmiş 'Ben ne halt yaptım da farkında değilim?' diye sormuştu. Bir kez de 'Kafanda ne kuruyorsan söyle Efsun, o bizi yiyip bitirmeden çıkaralım onu aklından bana artık sağdan soldan geliyorlar.' diye dellenmişti.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin