XXXVI- "Pandora'nın Kutusu"

109K 6.3K 7.7K
                                    

Önce oy verelim mi?

Verelim verelim...

Bol bol da yorum bıraksak çook mutlu olurum. Twitter da #SerçeyiÖldürmek etiketiyle de yorumlarınızı bekliyorum.

Keyifle okuyun!

Instagram: serceyioldurmekofficial

Fetih'in baş parmağı bir kedinin başını okşamaya dalmış gibi beni okşuyordu. Böyle yavaş yavaş, ince ince, zarif zarif. Okuşuyordu. Ama hayır beni değil.

Ayak bileğimi. Ya da bacağımı bilmiyorum.

Gözüm kilitlenmişti, yerle bir ettiğimiz masadan düşen şeylere. Gözlerimin irileştiğini fark ediyor, kendimi düzeltiyor ama dakika geçmeden yine iri iri bakıyordum yere. Dumanın kokusu hala terk etmemişti bulunduğumuz yeri. Yanan perde, kağıtlar, devrilen şeyler, ne zaman düştüğünü bile fark etmediğim vazo, yanmış pembe kabanım... İki yerden birden tutuşmuştum. Eğer yangın alarmı çalmasa, eğer Fetih çok atik davranmasa derime kadar yanacaktım. Bu atikliği belinin incinmesine neden olsa da beni yanmaktan kurtarmıştı. Kabanım kalındı, derime kolay kolay ulaşmazdı ama domuzlu geceliğim oldukça ince bir kumaştı. Fetih engel olmasa şu an nur topu gibi bir yanığım vardı.

"Baba ne beyin siktin gece gece ya," o kadar uzun uzun susuyordu ki Fetih, bir an telefon kapandı da kulağından çekmeye üşeniyor sanıyordum. Tereddütsüz babasına ettiği küfür beni çok utandırdı ama onda tık oynamamıştı. Sanırım benim haddimden çok utanmamın sebebi Fetih yerine de utanmamdı.
Bir eli telefonda diğer eli bacağımdaydı ve o her seferinde olduğu gibi bacağımı bırakmak yerine telefonu kulağıyla omzu arasında sıkıştırdı, ikinci fincan kahvesinden içti. Ayılmaya çalışıyordu.

Sanki ayık olmamak mümkünmüş gibi.

Sonra aniden beni irkecek şekilde "EVET BABA MUM!" diye yükseldi. Adamın ekmek teknesini yakıyorduk az kalsın, hala bağırıyorduk utanmadan.

YANIYORDU! BİZ YAKIYORDUK!

Sanırım babası da ona yükseldi ne dediğini anlamadım ama Fetih'in cevabıyla devekuşu gibi kafamı gömmek istedim.

"Gelininin paşa gönlü." diye tersledi. "Vereyim telefonu kendisine sor istersen." çenem kilitlenmiş şekilde yine yere bakmaya başladım. Gözlerim faltaşı gibi açılmış, donmuş gibiydim. Adam bana şimdi neden yaktın o mumları dese ne cevap verecektim? Bak onlar yüzünden ekmek teknem yanıyordu dese ne söyleyecektim?
Fetih'in bir an bana baktığını hissettim. Bütün camlar açıktı, artık yanmıyor üşüyordum.

Ateşim sönmüştü.

Hayır sönmek zorunda kalmıştı.

Burnumu çektim. O an Fetih'in bacağımda dolanan parmağı durdu. Birkaç saniye hareket etmedi, sonra kendi bacağının üzerinde olan ayağımı koltuğun üzerine bıraktı ve ayaklandı. Koku hala çıkmamış olsa da pencereleri tek tek kapattı. Bir taraftan da babasını dinliyordu. Ya da dinlemiyordu bilmiyordum. Elimi bağrıma götürdüm oradan usul usul geceliğimin içine sızdı. Böyle git git git, tam da bir noktaya parmak bastım. Fetih gibi. Sol göğsümle omzum arasında olan benlerimden en belirgin olanına dokundum. İstemsizce. O da mı istemsizce dokunmuştu?

İçim o kadar allak bullaktı ki, bu karmaşanın içinde kaybolmamak için düşünmüyor sorgulamıyordum. Fetih'le göz göze geldiğimde safi bir utanç vücudumu kaplıyor ve hemen gözlerimi kaçırıyordum. Sonradan gelen bir pişmanlık var mıydı? Asla. Hatta kendime bir tek bu soruyu sormuştum. Tek soru tek cevap. Yakınlaşmadan sonra gelen pişmanlığın ne demek olduğunu bilirdim. Ne gerek vardı ki bu temasa diye düşünürdü insan. Bir soğukluk olurdu. İçi geçerdi insanın. Yüzünü ekşiterek uzaklaşmak isterdi. Utanmazdı, yüzüne bakarken kalbini kusacak gibi hissetmezdi, rüzgar efil efil yüzüne eserken yanakları yanmazdı, elini ayağını koymak için yer aramazdı ve şu soruyu sormaktan alıkoyamamazlık olmazdı.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKWhere stories live. Discover now