XIII- "İnat ve Sabır"

80K 5.9K 2.6K
                                    



"Ay ama yeter artık ya!" çileden çıkmış bir halde sesimi yükseltirken yumruğumu o kadar sıkmıştım ki her an birinin yüzüne inebilirdi. Benim ikazımla geri planda kalan Emir'de dahil adamın da bakışları bu yükselişimle bana döndü.

"Yeter artık, gerçekten yeter!" diye isyan etmeye devam ettim. Yaklaşık yarım saattir koruduğum İstanbul hanımefendisi çizgimden uzaklaşmamıştım. Adam beni çileden çıkarmıştı.

"Abi tamam haklısın diyorum zaten, hayır suçlu olduğumu da kabul ediyorum. Niye bu kadar uzatıyorsun ben anlamadım ki? Sabır, sabır, sabır nereye kadar taş olsa çatlar!"

Adamın insanı daha da fazla sinir eden gözleri bende dolaştı. "Kardeşim," dedi tekrardan. Zaten bu kadar zamandır benim kibar kibar beyefendi demem hataydı. "Valla kadınla kavga etmem ben. Çağırıyorum polisi." dediğinde sinirle nefes alıp Emir'le göz göze geldim.

Adama tamamen benim hatam olduğunu, suçun benim olduğunu, her türlü masrafı karşılayacağımı ama polisi çağırıp olayı büyütmeye lüzum olmadığını anlatmaya çalışıyordum kazadan beri. Yol genişti, trafiğin bu yönü kalan taraftan akıyordu. Zaten adam biraz uzlaşmacı olsa çoktan halletmiştik ama Nuh diyor peygamber demiyordu.

"Ararsan ara," dedim artık ters bir sesle. "Ararsan ara." diye devam ettim. "Duvara konuşsam şimdiye ikna olmuştu. Ara ya, ara."

Soğuktan artık buz gibi olan ellerimi cebime koyup geriye çekildim ama adam sinirlerimi bozmaya devam etti.

"Tabi," dedi yüzsüz gibi. "Kendinizi zeki sanıyorsunuz. Polisi çağırmayalım, köşeyi döndükten sonra yüzünü görmeyeyim. Kaç git. Ya da götür en kötü yerde yaptır arabayı değeri daha fazla düşsün. Yemezler. Allah'tan korkun Allah'tan."

Gözlerimi kısıp tam çirkefleşecekken, adam ciddi ciddi sabrımı sınıyordu, Emir daha fazla dayanamayacak olacak ki "Birader," dedi sabırsız bir tonda.

"Kadın sana iki saattir burada laf anlatıyor, bak ben anlatsam başka türlü anlatacağım. Sabrımı sınama benim."

Altındaki araba ve giyiniş tarzına bakılırsa devlet memuruydu, bu şehrin yerlisi de değildi muhtemelen, üslubundan belliydi. Hatta belki bir öğretmendi ama kafa yapısı o kadar bir eğitimci kafası değildi ki. Zira eğer öğretmense Allah öğrencilerine yardım etsin.

Keşke Urfa'lı birine çarpsaydım, keşke. Anlayışla karşılayacağını, hatta işin sonunda buraya yabancı olduğumu görünce kızım açsan hanıma haber vereyim bir tabak daha koysun sofraya diyeceğine emindim. Ama ben koskoca şehirde gidip en cins insana çarpmıştım.

Aniden Emir'e bakarak "Beni tehdit mi ediyorsun sen?!" diye terslediğinde Emir'in yüzünde sinir hızla yayıldı ve "Ulan," diyerek ona doğru bir atılım yapacağı sıra araya girdim. Evet olay bir de kavgaya dönüşsün benim başım iyice ağrısın.

"Geri dur Emir." diyerek onun önüne geçtiğimde nefesleri sıklaştı bana izin ver ağzını burnunu kırayım bakışı attı ama bir onay alamayınca geri çekildi.

"Buyur buyur," dedim daha sakin bir tavırla. "Ara kimi arayacaksan. Aha bak şöyle oturuyorum," dedim ilerideki kaldırımı gösterip. "Bekliyorum, sanki bir tek benim başım ağrıyacak. Allah Allah."

Gösterdiğim kaldırıma topuklu botlarımla ilerleyip otururken Emir telaşla yanıma geldi. "Ye" başım ışık hızında onu bulduğunda uzatarak çevirdi cümlesini.

"Yeeeefsun Hanım siz araca geçin, hava çok soğuk. Gelince trafik polisleri inersiniz."

Boş bakışlarım düz bir ifadeyle yüzünü inceledi ama kendimi toparlayıp başımı iki yana salladım. "Araca yaklaşınca kaçıyorum diye bağırmaya başlar. Görmüyor musun? Manyak mıdır nedir? Gelirler şimdi. İyiyim ben, sen üşüyorsan aracına geç ama."

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin