LVII- "Son Bir Direniş"

72.7K 5K 3.8K
                                    

Bana uzunluğuyla 'ah o eskiler' dedirten bir bölümdü. Ah o eskilerin en güzel yanı da yorumlarınızdı. Naçizane.

Instagram: serceyioldurmekofficial

Keyifli okumalar!

Hava bozuyordu kendini, yağmur yağacaktı sanırım. Oyalanmadan bahçeyi aştım ve eve girdim. "Şeftali!" diye seslendim. Onu kucağıma alıp direkt yatağa geçecektim. Sabaha doğru yemiştim bir şeyler aç değildim. Uykuya dalana kadar da etiketlendiğimiz şeylere bakacaktım.

"Bebeğim neredesin, ben geldim? Şeftali." İsmine duyarlı olmaya başlıyordu. Miyavlamaya başladı. Sesine ilerlemeden mutfaktan bir bardak su aldım.

"Uyuyalım uyanalım oyun oynayalım olur mu güzel kızım?" Salona geçtim yerlere bakıyordum pür dikkat. Bazen hiç olmadık yerlerden çıkıyordu. Yeri tarayan gözlerim iki çift pati göreceğini sanıyordu ama umduğumla bulduğum bir olmadı.

Bir çift ayak gördüm. Bunu anlamadan ve bana anlatmadan beynim; parçadan bütüne gitti gözlerim, bardak elimden kaydı, su ayaklarıma sıçradı. Çığlık atacağım sandım, atamadım. Dilim tutuldu, yutacağım ve nefessiz kalacağım sandım. Evin sahibi gibi en başa oturmuş, bacak bacak üzerine atmış bedenle gözlerimiz çakıştı. Bedenime yıldırım düştü, kan çekildi damarlarımdan. Buz gibiydim, ses tellerim donmuştu. Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyorken dört bir yanım boştu. Hayır dört bir yanımdan hırpalanarak tutuldum. Zühre Karadere'nin bakışları bütün uzuvlarımı prangalatmaya yetti.

"Efsun, hoş geldin."

Göz yanılmasıydı bu. Göz bebeklerimin kaydığını hissettim. Yanlış görüyordum, yer ayaklarımın altından kaydı olduğum yerde dünya dönmeye başladı etrafımda. Uykusuzdum, bu görüntü de ses de gerçek olamazdı. Gözlerimi kapatıp açmak istiyordum ama olmuyordu, kapatırsam açamayacaktım sanki. Ensemde bir ağrı hissettim tavan aşağı inip yükseliyordu. Geldiğimden beri gözlerimin aradığı yavru bir çift ayağın etrafında dolandığında, gerçekliği Şeftali'ye uzanan bir elle kanıtlandı.

"DOKUNMA ONA!" korku bedenimi hızlandırdı, Şeftali'yi nasıl olduğumu bilmedim yanıma. Bir zarar görmesin diye sineme bastırdım tırnaklarını üzerimdeki kazağa geçirdi. Korkmuştu, bana tutundu. Bilmiyordu ama ben de ona. "Sen nasıl girdin bu eve?" kelimeler ağzımdan titreyerek, hecelere bölünerek ve bozulup çıkıyordu. Camlara baktım korkuyla.

"Camdan girecek halim yok bu ev bizim zaten."

Bu ev bizim zaten.

Nefes aldıkça titrek sesler çıkıyordu ağzımdan, etrafı kolaçan ettikçe başım daha çok dönüyordu. "Fetih doğduğunda kayınbabam hediye etmişti ona. Bizim, elbet anahtarı da var."

"ÇIK DIŞARI!" Şeftali ürktü bana tutunan elleri tırmalamaya başladı. "ÇIK DIŞARI NE ANLATIYORSUN SEN BANA ÇIK DIŞARI!"

Fetih uzaklaşmış olamazdı. Telefonum neredeydi? Sorular üst üste bindikçe cevaplara ulaşamamaya başladım. Kapıya baktım. Üstünde anahtar vardı, kilitlenecekti yine. Anahtar o yüzden vardı. Kilitlenecekti. Kilitleyecekti yine kapıyı. Dış kapıyı da kilitleyecekti çıkamayacaktım buradan.

"Konuşmaya geldim."

"ÇIK DIŞARI!" boğazım yanmaya başladı. Dış kapıyı da kilitleyecekti. Anahtar vardı. Anahtar kapıyı kilitlemek içindi. Camlara baktım. Ya kırılmazlarsa onlar da? Burada kalacaktım. Kurtulamayacaktım burada kalacaktım. "ÇIK DEDİM SANA! FETİH'İ ARAYACAĞIM! ÇIK!" telefonumu aramaya başladım. Sağa baktım sola baktım, bütün eşyalar birbirine girdi. Göremiyordum, kilitleyecekti beni buraya. Kurtulamayacaktım bu sefer. Dış kapıyı da kilitleyecekti, telefonum yoktu arayamayacaktım kimseyi, Fetih'in gelmesine daha çok vardı. Ben telefonumu ararken ayağa kalktığını çok geç gördüm. Bir baktım kalkmıştı bile, bana doğru yürüyordu.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKWhere stories live. Discover now