Dilan Durmaz'dan;

17.4K 1.5K 364
                                    


    Geçen hafta bugün 69. Bölümünü yayınladığım hikâyenin 69 bölümünün en büyük ortak noktası ilk cümleleriydi. İlk cümleler benim için hep öylesine zordu ki hikâyenin ilk on sekiz bölümünü yazarken, o zamanlar burada bir avuç kişiydik çok kişi geldi çok kişi gitti, her bölüm başında ben yazamıyorum dediğimi çok net hatırlıyorum. On sekiz kere ben yazamıyorum dedim, on sekiz kere kitabı kaldırma kararı aldım ve on sekiz kere bu karardan vazgeçtim. Altmış dokuz bölüm oldu, ben hâlâ ilk cümleyi yazamıyorum ama uzun zamandır kaldırma kararı alıp vazgeçmiyorum.

Burada asıl mesele ilk cümleyi yazamamak değil ilk adımı atamamaktı. Bunu anladığımda hayatımın çoğu yerinde ilk adımı atamadığımı da fark ettim. Şimdi bu yazdıklarıma da bu cümlelerle başladım çünkü nasıl başlayacağımı yine bilemedim. Bu kez beni zorlayan şeyi anlatmaya karar verdim.

Bu gece yazdığım hiçbir cümleyi değiştirmeyeceğim ve ilk haliyle cuma günü saat akşam dokuzda, muhtemelen şu an, size sunacağım. Uzunluğu kısalığı umurumda olmayacak sadece hissettiklerimden bahsetmek istiyorum. Hislerin uzunu kısası olmaz zaten. Okuyan olur okumayan olur, ben içimden geldiği gibi yazacağım.

Ne zaman nasıl yazmaya başladım tam olarak bilmiyorum ama bazen kendimi açıklayamadığım zamanlarda yazdığımı çok net hatırlıyorum. Bir açıklama metni yazar gibi uzun uzun metinler yazdığımı, bunlar bazen sizeydi, hiç paylaşmadığımı ama işin sonunda anlaşılmış kadar rahatladığım hafızamda çok net. Yazmak benim için kendimi ikna etme yöntemi. Yazıyorum, çünkü kendimi ikna etmeye ihtiyacım var.

Kendimle aramdaki bir meseleyken yazmak, paylaştığım noktada bir sorumluluğa dönüştü. Bu sorumluluk büyüdü, daha büyük sorumluluklara ulaştı ve çok uzun bir süre kaçtım. Gerçekten kaçtım. Çünkü ben tembelim, görev sevmem, sorumluluk sevmem, ciddiye binen hiçbir şeyi sevmem. Aldığım keyfi benden çalacak sanırım. Ve işin doğrusu kendimi yazar olarak hiçbir zaman düşünmedim. Bir sınıfta öğretmen, bir hastanede hemşire, bir ofiste beyaz yakalı olarak hep tasarladım ama yazar olarak düşünmedim, istemedim de. Çünkü ömrümün sonuna kadar yazabilir miyim bilmiyorum. İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü gelir mi emin değilim. Bir gün 'ben bir ara yazıyordum' diyecek kadar uzak da düşerim belki ama günün birinde, yazmayı bugün bıraksam bile ölmeden bir ay önce bir şeyler yine karalarım gibi geliyor.

Kaçarken de kaçtığımı belli ettim. Soruldu 'olmaz' dedim, yeniden soruldu 'olmasın ya biz böyle iyiyiz' dedim, tekrardan soruldu 'hayırlısı' dedim. Sonra hayırlısı biraz daha derinleşti 'en azından bir gidip tanışayım, belki ilerisi için bir tecrübe olur' diyerek bir kapıdan girdim ve farkında değildim ama o çok zorlandığım ilk cümleyi yazmış oldum. Bundan aylar önce. İlk cümlenin devamı da geldi. Endişelerim vardı, kesin olmaz ve muhakkak olmalı dediğim şeyler vardı. Bunların tek bir yerde kabul göreceğini düşünmüyordum. Aslında özgür bir çalışma ortamı istediğimi ve bunun sağlanabileceğini gördüm, yazmak mesai saatleri dahilinde yapılabilecek bir iş değil. Yazmak tümüyle bir ticarette de değil. Wattpad bana bu özgürlüğü tanıyordu ve bunu başka bir yerde de bulduğumda gönül rahatlığıyla kalemi aldım ve imzayı attım.

Evet... Serçeyi Öldürmek sayfalara taşınıyor, kitap oluyor!

Ben bir kitabın ağırlığının kitaplıkta kapladığı hacimden daha fazlası olduğuna inanırım hep. Bunun bilincince hareket ettim, kitaplığınızda ayırdığınız yer için en iyisi ne olacaksa onun için elimden geleni yaptım. Sonuna kadar da yapacağım. Önce Efsun'un hikayesi sonrasında Efsun ve Fetih'in hikayesi bunu hak ediyor. Sayfalara taşınmayı da, kitaplıktaki yeri de, altı çizilmeyi de. Kendimi ikna ettim.

Öncelikle şunu söylememde fayda var ki, verdiğim uzun aradan sonra size bazı şeyleri hissettirdiğimde 'Bu kadar ara verdin, bölüm yazmadın hastasın diye ama gidip kitaplaştırma sürecine mi girdin' diye sitem edenler vardı. Kabul biraz kırıcı, birbirimizi artık yeterince tanıdığımızı umuyordum ama genelin içinde her zaman istisnalar vardır. Bu süreç geçen sene haziran ayında alınmış bir karardı ama ben soğutulan şeyleri sevmem diyerek, her haberi arka arkaya vermek istedim. İmzayı attığım gibi açıklamamayı tercih ettim ve bu çok yerinde bir istek oldu çünkü her şey araya giren rahatsızlığımla tadı kaçacak kadar uzadı. Size haber verip bu gecikmeyi yaşatmak inanılmaz zora sokardı beni. Hisseder gibi son anı bekledim. Velhasıl kelam bu karar verdiğim uzun aradan önce alınmıştı.

Kitabımı emanet ettiğim yayınevini Pazar günü saat 21.00'de şahsi instagram hesabımdan (dilanduurmaz) paylaşacağım ve her şey tam da istediğim gibi sizi bekletmeden ardı ardına yaşanacak. Kitabımızın edisyon süreci bitti, son okumaya geçti, kapağımız tamamlandı ve baskıya gidecek. Yani tam olarak sizi bekliyor. Ama tabi ondan önce, ana sayfanıza ansızın düşmeden ve de her şeyin başladığı yerde sizinle konuşmak istedim. Sırayla her haberden sonra size bir sonraki haberin zamanını vereceğim ve umuyorum ki en yakın zamanda imza günlerinde buluşacağız. Kitaplaştırmak en çok da bu yüzden makuldü. Hatırlayanlar var mı ben farklı şehir ismi verip oralara geleceğimi söylüyordum. Ankara için bunu başardım da o buluşmayı yaptık ama bunu tek başına organize etmek çok zordu. En sağlıklısını ve güzelini bulduğuma inanıyorum. Yolum Ankara'dan geçiyordu ama ben Urfa'dan da geçmesini istiyordum. Ve diğer şehirlerden de...

Sonrasında gelelim aklınızda oluşun sorulara, aynı zamanda benim uzunca bir süre yayınevlerinden uzak tutan sorunlara. 'Kralı gelse finali yayınlarım' demiştim ben bir yerde. İçime Fetih Karadere kaçmış herhalde. Neyse cümlemin hâlâ arkasındayım, final de buradan verilecek, bölümler de buradan kalkmayacak. Efsun ve Fetih'in hikayesi, doğrularla yanlışlarla, ilk haliyle burada sizinle olacak daima. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu da farkındayım ama daha da önemlisi benim için ulaşılabilirlik. Bir okuyucumun mesajını asla unutmuyorum. Buradadır umarım hâlâ. Kanser hastasıydı, kemoterapi sürecini hastanede geçirirken Serçeyi Öldürmek'i keşfettiğini söylemişti. Sancılı geçen gecelerde zamanın nasıl geçtiğini ona unutturduğu için hikayem bana teşekkür mesajı atmıştı. Bir hasta için zamanın ne kadar yavaş aktığını çok iyi bilirim. Bu ulaşılabilirliktir benim için. Bunu yok etmeyeceğim hiçbir zaman demiştim. Etmeyeceğim de. Telefonunuzda, elinizin altında olsun. Kitaplığında yer vermek isteyen alır, imza günüme gelmek isteyen kitabı olsun olmasın gelir, altını çizmek isteyen çizer. Bazı şeyler vardır ki diğer şeylerle telafi edilmez benim için. Bu da onun gibi bir şey.

Devamında çok ciddi bir düzenlemeye gidileceğini hep söylüyordum zaten biliyorsunuz. Hatta kitap olacakmış gibi düzenleyeceğim demiştim zamanında, kitap olacağı için düzenlendi. Amacım, siz en çiğ halini tüm kusurlarıyla severken kitabı ilk kez eline almış bir insana da sevdirmek ve okur keyfini arttıracak hale getirmekti. Elimden gelenin fazlasını yaptım. Sonrasında sınıfta kaldığım bir konu vardı. Hukuki konuların işlenmesi. Yayınevimin de bu konudaki destekleriyle, hukuki konuyu yeniden ele aldım ve işledim. Bir hukukçunun bilgisi ışığında her şey daha profesyonel oldu. Ele aldığım konu çok ciddiydi, bir kadının direnişini yazıyordum onun ciddiyetini farkında olarak hareket ettim.

Hikayemiz üç kitaplık bir seri olacak. İlk kitabımıza yakında kavuşacağız. Yayınevimin katıldığı her imza gününe bir aksilik çıkmadığı sürece ben de katılacağım. Ve belki hatırlayanlar vardır, bir defterim olduğunu, benim için çok kıymetli birinin hediyesi olduğunu, o deftere sizlerle denk geldikçe sizin doldurmanızı istediğimi yazmıştım. Ankara'da biraz doldu ama daha çok sayfası boş. Sona gelene kadar o defteri yanımda taşıyacağım. Ben kitabı imzalarken belki siz de birkaç cümle yazmak istersiniz diye getireceğim. Bir de son sayfasına ben bir şey yazmıştım. İmzayı attığım gün son sayfayı doldurmuştum. O sayfayı bugün paylaşacağım hesabımdan. Seneler sonra bakar bugünleri hatırlarız.

Ve son olarak; olması gereken bir adımı attım. İleride başka şeylerin de daha rahat ve güvenli olabilmesi için, daha emin adımlar atabilmem ve yolu açmam için gerekliydi. Umarım bu paragraf da günün birinde açılır. Umarım. Güzel şeyler olacak, ben kaçmamayı öğrendim. Güzel şeyler umarım hiç peşimizden ayrılmaz.
Pazar günü şahsi instagram hesabım dilanduurmaz'da görüşmek üzere.

Teşekkür ederim, benimle olduğunuz için, benimle olacağınız için. Son dönemlerde bazı şeyleri size emanet ettiğimi fark ettim. Tamamen içgüdüsel. Serçeyi Öldürmek'i de yine en çok size emanet edebilirim. Kitabım size emanet diyebilmeme çok az kaldı. Gözüm kapalı içim çok rahat kuracağım bu cümleyi. Sanırım son cümle başka sevgi sözcüklerine ihtiyaç duydurmuyor:) Sevgilerce...

-Dilan Durmaz

Instagram; dilanduurmaz

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin