XIV- "Yılanlar ve Kararlar"

102K 5.6K 5K
                                    



Çıkardığım eldivenleri dizimin üzerine koymuş altında attığım altı dikişi barındıran pansumana bakarken gözlerim tekrar sulandı. Alt dudağımı canımı acıtacak kadar ezdim, parmak uçlarım Fetih'in bel boşluğundan sırtına uzanan dövmeye dokundu tekrardan. Parmak uçlarım dövmenin her ince ayrıntısına dokunuyordu öylece. Yılan dövmesinin üzerinde, ne kadar zaman geçse de bir iz olacaktı artık. Geniş gövdesi ona dikiş dışında her temasımda olduğu gibi gerildi.

"Yılanlarla ilgili efsaneyi biliyor musun?" diye sorarken ne kadar acı çekse de başından beri gıkı çıkmayan Fetih'eydi sorum. Sesim gözlerim ara ara dolmasına rağmen düz çıkmıştı. Ama biraz dalgın.

"Hangisini?" diye sordu ben hala dövmesini incelemeye devam ederken. Boşta olan elim bir an açıkta olan bel gamzesine kayacak sandım ama son anda frenledim kendimi. Gözlerim sık sık kaysa da o gamzelere ellerime engel olabiliyordum.

"Eğer bir yılanı öldürmeye çalışıp sadece yaralarsan, o yılan seni bir gün gelip mutlaka öldürür."

Parmak uçlarımı hiç çekinmeden dövmesinin üzerinde gezdirirken bu durumdan rahatsız mıydı bilmiyordum. Zaten bu hareketimi bu kadar rahat yapmamın sebebi sessizliğiydi.

"Ve yılanlar daima çiftler haline yaşar. Eğer bir yılanı öldürdükten sonra üzerine toprak atmazsan, gözüne katilinin görüntüsünü kaydeder. Eşi sonra gelir o katile bakar ve intikamını alıp onu öldürür." diye benim bilmediğim kısmı o tamamladığında kaşlarım yukarıya doğru havalandı. Dudaklarım da aşağı doğru kıvrıldı.

"Tam olarak dövmenin neresi?" diye sordu. Yılanı öldürmüş müydüm yoksa yaralamış mıydım? Asıl sorduğu buydu. Ayrıntılardan kurtulup daha genel baktım bu kez.

"Başı galiba." Derken tüylerim diken diken oldu istemsizce. İçten içe ürpermeme rağmen "Eşi mi alacak şimdi intikamını, yoksa kendisi mi? Kendimi hangisine hazırlayayım?" diye sordum.

Ondan temasımı kestiğim elimi yumruk yapıp sıktım. Aynı şekilde dişlerimi de. "Bitti mi işin?" diye sorduğunda Fetih soruyu geçiştirmeyi tercih etti. Hasta yatağından doğrulurken "Bitti." dedim kısık sesle.

Artık verdiğim zararların boyutu benle sınırlı kalmıyordu. Çevreme kadar sıçrıyordu, ben kontrolü feci şekilde kaybetmiştim. Fetih'i dikişi atana kadar zar zor yüz üstü bir konumda tutabilmiştim. Pansuman kısmında doğrulmuştu. Öyle devam etmiştim. Kızamıyordum, azarlayamıyordum, dediğimi zorla da olsa yaptıramıyordum. Adamı deştikten sonra neyin hırçınlığını yapabilirdim ki?

Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken yutkunarak elimdeki eldivenleri attım. "Sen bir gelsene karşıma." diye bana seslendiğinde bir konuşmanın içine düşmek istemediğimden etrafta alık alık dolaşmaya devam ettim.

"Gömleğini giydirelim. Emir'in getirdiğini, temiz olanı." Tam ondan uzaklaşıp kapattığım hasta odası kapısına yönelmişken, kolunun bana yetişmeyeceğini o da farkındaydı ama kabullenmek yerine daha farklı bir yol tercih etti. Aniden ayağıyla önüme kesti ve o ayağıyla dizlerimden yakalayıp beni kendine doğru çektiğinde dizlerim hasta yatağının önüne, çocukların kolay çıkması için koyduğumuz iki basamaklı merdivene çarptığında üzerine düşmemek için telaşla omuzlarına tutundum.

"Ne yapıyorsun?!" dedim telaşla. "Yeni atıldı dikişlerin."

Küçük bir çocuğu azarlayacak bir tonda bana bakarken "Hiç laf dinlemiyorsun." diye kızarak konuştu, bu cümlesinin biraz genel en azından bir saat öncesini kapsayacak kadar geniş olduğunu farkındaydım.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin