LXIII- "mutsuzluktan kurtulmuş kalpler"

59.3K 4.5K 2.6K
                                    

Son bayram, son yaz demiştim. Son bayramın son gününden hepinize merhaba. Son bayram şerefine bol bol yorum yapalım ? Bir daha bayram olmayacak ya hani... o yüzden🥲

Bayramlar bizim için özeldir ve bu sahiden son bayram. Üç koca yıl, sanırım altıncı bayram...

Keyifle okuyun!






Cüzzam demişti Efsun bir kez, korkunç bir hastalık. Bedenin göz göre göre bir bakteri tarafından yeniyor, tedavi edilmezse öldürüyor. Cüzzam. Efsun'un yokluğu gibi.

Yaralar demişti Hidayet, ruhu bir cüzzam gibi yiyen yaralar. Kimseye anlatılmayan yaralar demişti. Kimseye anlatılmayan dertler, çaresi olmayan dertler. Efsun'un yokluğu gibi.

Düşündüm, herkesin gökyüzünde bir yıldızı varsa, benim yıldızım uzak, karanlık, anlamsız olmalı. Belki de hiç yıldızım olmadı demişti Sadık. Benim oldu. Benim yıldızım var ama artık uzak ve karanlık. Tıpkı onun söylediği gibi. Efsun'un yokluğu gibi.

Aylar önce Efsun'la oturduğum bu mekânda bizim de resmimiz asılı. Efsun bunu merak etti. Buraya asılmış mıdır resmimiz diye muhakkak düşündü ama cevabını hiç alamadı. Ben de söylemeyeceğim. Senden sonra gittim oraya resmimizin altındaki masaya oturdum demeyeceğim. Bilmeyi hak etmiyor.

Gitmeseydi bilirdi, gitti hakkını kaybetti.

Mekân kapandı, içeride bir ben varım. Kimse alınmaz bu saatten sonra. Ben ve fotoğraf. Fotoğraf iki kişilik masa bir kişilik. Varsın olsun. Nasip böyleymiş. Kaç gündür yok? Saymayı bıraktım. Kendisi saysın dursun. Kalan saymaz, giden sayar. Durdum, dudaklarımı ıslattım. Omuzlarım düşüktü, dik oturmak azaptan farksız geliyor bana.

Tek kişilik masalara ikinci kişi oturmamalı. Oturuyorsa bu onun ayıbı. Karşımdaki sandalyeyi çekip oturan adamın yüzüne bakmadan kim olduğunu zaten anladım.

"Masa tek kişilik." dedim babama.

"Bir evladın yanında muhakkak babasına yer vardır."

Gözlerim küçücük kalacak kadar, omuzlarım sarsılacak kadar güldüm. Öyle sahte de değil. Gerçekten, sahici bir gülüş bu. Gülüşüm bir bıçak gibi kesilip ciddi bir ifadeyle ona bakana kadar dolu dolu güldüm. Göz göze geldiğimiz yerde gülüşüm soldu.

"Burada ya ben evlat değilim ya da sen baba değilsin o zaman."

Bu kez onun gözleri kısıldı. Kahkaha atmadı ama güldü. "Yanlışın var. Hem ben babayım hem de sen evlatsın." benim bakışlarıma rağmen bozulmuyordu o ifadesi. Yaşlanınca ona benzeyeceğini bilmek, en azından tip olarak, keyfimi kaçırıyordu.

"Ne o?" dedim başımı sallayarak. "Karının dizinin dibinden kalkıp bu saatte dışarı mı çıktın sen? Hangi dağda kurt öldü?"

Usulca başını duvara kaldırdı ve benimle Efsun'un asılı olan fotoğrafına baktı. Gözleri küçüldü, gülümsedi. "Ben kalkıp geldim en azından, senin gibi yine karımın dizinin dibine bitmedim. Benim dağımda kurt ölmüş hiç yoktan. Sen kendi haline bak." bir saman alevi gibi büyüdü öfkem kaşlarım çatıldı ve ağzıma geldiği gibi tükürdüm.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin