İkinci Yaşam -29-

16.8K 1.7K 1.2K
                                    



İçimi kasıp kavuran stres ve tedirginlikle savaşan beynimin verdiği emir ile gömleğimin düğmelerini bağladım. Giymiş olduğum takım normalde askerlere verilen takımlardan biriydi. Bir tane bile kız asker olmadığından dolayı da bedeni kendi bedenimden büyük gelmişti.

Uzun gelen kollarını kıvırdım, bir tokayla bağlamış olduğum saçlarımı geriye atıp çizmelerimi giymek için yere çömeldim. Ellerim adrenalinden dolayı istemsizce titriyordu bu yüzden ayağıma çizmeleri geçirmek sandığımdan zor olmuştu. Tekrar ayağa kalkıp pantolonumu silkeledim ve dışarı çıkmamın zamanı uzasın diye giyinme odasında boş boş dolanmaya başladım.

Çoğu insana kıyasla cesur biriydim ancak böyle bir durumda benim bile kendime güvenim kaybolmuştu.

Kendimi dışarı çıkmaya cesaretlendiğim uzun bir süre sonra sonunda derin bir nefes alıp kapıya doğru yürüdüm. Terleyen ellerimle tuttuğum kapı kolunu çevirmemle birlikte, duvara yaslanmış beni bekleyen Zack'i görmem bir oldu. Gözlerimiz buluştuğunda yaslanmış olduğu duvardan ayrıldı ve tenimi ürpertecek bir soğuklukla yanıma geldi.

"Umarım ne yaptığının farkındasındır." dedi tıslayan bir sesle.

"Farkında olsam böyle bir delilik yapacağımı sanmıyorum." Acınası çıkan sesim onu bir nebze yumuştamıştı. Sert bakışları az da olsa değişti ve iç çekti. Bir şey demeden antrenman salonuna doğru ilerlemesiyle sinirinin geçmediğini, tüm bu olaylar bittiğinde uzun bir fırça yiyeceğimi anlamış oldum.

Dövüşmeyi öğretmesinin böyle bir şeye sebep olacağını düşünmemiş olmalıydı. Ne diyebilirdim ki? Sürprizlerle doluydum.

Prens ile düello yapacağımız yerin kapısını açmamla tüm alanın askerler ve izleyiciler ile dolmuş görüntüsü yüzünden şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım neredeyse. Kocaman olan antrenman sahası dolmakla kalmamış, tribünlerde bile oturacak yer yoktu.

Seslice yutkundum. Bu durum beni daha da strese sokmaktan başka bir şey yapmamıştı.

Hayır, kendime güvenmeliydim. İmkansız diye bir şey yoktu sonuçta, bir prensi tehdit etmiş ve ona sıkıysa gel de benimle düello yap demiş olabilirdim ama bu kaybedeceğim demek değildi. Bunca şeyin üstesinden gelmiştim bir velete mi yenilecektim?

Sahanın ilerisinde durmuş, elindeki kılıçla akrobasik hareketler yapan yedi yaşındaki çocuğa tekrar baktım. Kalabalık onun bu yeteneğine şaşırıyor ve motive etmek istercesine alkışlıyordu.

Melis, sen şimdiden kaybettin kızım.

Karamsarlığım, yanıma sesli bir şekilde tribünlerden bir adamın atlamasıyla minik bir baloncuk gibi söndü ve yerini çığlık atma isteğine bıraktı. Bir elimi kalbimin üstüne koydum ve yanıma iniş yapmış olan gence deliymişçesine bir bakış attım. Bu kadar tehlikeli bir hareketi kim yapar ki diye düşünürken başımı kaldırıp yüz yüze gelince her şey yerli yerine oturdu.

Atlayışından dolayı dağılmış kıvırcık saçları, eğlence aradığını bağıran gökyüzü mavisi gözleri ve tehlikeli sırıtışıyla bana doğru eğilen Adrius'u görmemle şaşkınlığım biraz da olsa azaldı. Böyle tehlikeli bir hareketi onun yapması beklenir bir şeydi gözümde.

"Bakıyorum bizim küçük leydimiz boyundan büyük işlere bulaşmış."

Yaklaştırdığı yüzündeki derin gamzesi tehlikeli gülümsemesiyle daha da derinleşti. Yanıma atlamasıyla daha önceden geldiğimi fark etmeyen herkesin dikkati bize dönmüştü.

"Ben hiçbir zaman emin olmadığım işe bulaşmam."

Kendimden emin kurduğum cümleye alayla güldü. İnanmadığı çok belliydi. Birden gaza gelip böyle bir düello önerdiğimi düşünüyordu belki de. Günlerdir sırf bugün için alıştırma yaptığımı o aklı asla alamazdı.

İkinci Yaşam 1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin