İkinci Yaşam -30-

17.5K 1.7K 735
                                    


Bulutların arasından sızan gün ışığı, şatafatlı ve geniş olan salonun camlarından içeriye sızıp karşımda oturan kadının bukleli saçlarına vuruyordu. Elinde tuttuğu desenli fincanı nazik bir hareketle dudaklarına götürdü. Oğullarıyla aynı tonlarda olan mavi gözlerini fincandan ayırıp bana dikmesiyle içimde sürüp giden his kargaşasını belli etmeden zarifçe gülümsedim. Güçlü bir havası vardı, güçlü ve vahşi.

Kraliçe Florence, kralın ikinci eşiydi. Gençliğinde çok varlıklı bir ailede büyümemiş olan bu kadının böyle birine dönüşmesinin birçok sebebi vardı elbette. Öncelikle, kimsede olmayan bir çekiciliğe sahipti. Güzel olan birçok kadın bulabilirsiniz ancak baştan çıkaracak çekiciliğe sahip güzel bir kadın bulmak zordur. Kraliçe Florence ise buna sahipti:

Tüm erkekleri baştan çıkarabilecek bir çekicilik.

Bana bakan gözleri her ne kadar sakinliğini korusa da beni ölçüp biçtiğini hissedebiliyordum. Neden burada olduğumu daha bilmiyordum ama kraliçenin beni kullanmak isteyebileceğini tahmin ediyordum.

Kral Alphonse ilk eşine aşık bir adamdı, buna rağmen Florence onu baştan çıkarmayı başarmıştı. Kral ile evlenip ondan iki çocuğa sahip olması herkes için beklenmedikti. Dediğim gibi, Florence çoğu kadında olmayan bir çekiciliğe sahipti ve bu sayede kralı bile ağına almıştı. Hırslıydı, kafasında kesinleştirdiğinde yapamayacağı şey yoktu.

"Elizabeth Wallace..." İpek gibi sesiyle mırıldandı. "Wallace ailesinin tek kızı ve Alexander'ın nişanlısısın. Merak ediyorum, hiç daha fazlasını istediğin oldu mu?" Okyanusu andıran gözlerini yavaşça suratımda gezdirdi.

Huzursuzca yerimde kıpırdanıp içerideki hizmetlilere bakınca Kraliçe Florece durumu kavradı ve "Odayı boşaltın," dedi emredici bir tonda. Çıkan hizmetlilere bakmadan kraliçe ile olan bakışmamı devam ettirdim.

Kraliçeye baktıkça aklıma Adrius ve Adrien geliyordu. Görünüş olarak annelerine çok benziyorlardı. Onun gibi kahverengi kıvırcık saçlara, etkileyici mavi gözlere sahiptiler. Bu kadar benzemelerine rağmen yine de onlarda annelerinin asil ve narin havasını görememiştim. Daha çok tedirgin eden bir havaları vardı ama bu bile onları çekici kılıyordu, tıpkı anneleri gibi.

"Majesteleri, daha fazladan kastınız nedir tam olarak anlayamadım." Duruşumı dikleştirdim. O net bir şey söyleyene kadar cevap vermeyecektim.

Kraliçe, elini yavaşça bukleli saçlarına daldırdı. Keskin gözlerini suratımdan ayırmıyordu. "Bu hayatta farklı şekillerde başarılı olabilirsin. Varlıklı bir aileden gelerek doğuştan şansın olabilir, zeki isen bilimsel buluşlar yapabilirsin, bir sanat dalında ustalaşarak da adını duyurabilirsin. Kendi başına başarılı olabileceğin bir sürü yol vardır karşında." Gözlerindeki ifade değişti. Dolgun dudakları yana kıvrılıp zalimce gülümsedi.

"Ancak bunların hepsi eğer erkeksen gerçekleşir."

Kısa bir süre için kaşlarımı çattım fakat hemen sonra toparlayıp yüz ifademi eski hâline getirdim. Aslında kraliçe haklıydı, böyle bir zamanda insanların saygı duyacağı birisi olmak istiyorsan erkek olmaktan başka şansın yoktu. Evet, Elizabeth gibi varlıklı bir aileden gelerek de saygı gösterilecek birisi olabilirdin ama yine bir erkeğe yapıldığı gibi saygı duyulmuyordu. Her ne kadar soylu olursa olsun hiçbir kadın ailesinin başına geçemezdi mesela, Elizabeth de geçemeyecekti. Kadınların erkekler kadar hakkı yoktu, bu yüzden Elizabeth herkesin gözünde Alexander'ın nişanlısından fazlası olamıyordu.

Anlık olan duygu değişimimi ne kadar fark ettirmemeye çalışsam da kraliçe fark etmişti. Yüzündeki gülümseme yavaşça azaldı ve soğuk bir tebessüme dönüştü.

İkinci Yaşam 1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin