B Ö L Ü M Y E D İ (+18)

4.1K 83 8
                                    

Ofisin kapısı elimdeki eşyalarla açmaya çalışırken bir kez daha anahtarla uğraşmayı bırakıp zile bastım. Lanet olası Maria neredeydi? Gerekmediği her an dibimde biterdi ama şuan yok olmuştu sanki. Bir de gelmeden haber vermiş, burada olup olmadığını sormuştum.

Telefonumdan şiddetle numarasını tuşladığımda açmasını sabırla bekledim.

"Alo?" dediğinde sesindeki durgunluk canımı sıkmıştı. Ona kızmayı bir kenara bırakıp ne olduğunu sordum. "Kapıdayım. Kapı arkasında anahtar var açamıyorum." dediğimde derin bir nefes aldığını duydum. Ağlamış da kendini toparlamaya çalışıyor gibiydi.

"Özür dilerim Ans. Aceleyle çıkmam gerekti. Anahtarı arkada unutmuşum."

"Neredesin sen? Neden hızla çıktın ofisten?" Soruma bir cevap ararken onu telefonda sıkmak istemedim. "Geliyorum şimdi. Gelince konuşuruz." Onu zorlamadım. Bir bok olduğu ortadaydı. Telefonu dikkatli olmasını söyledikten sonra kapatıp kasabadaki çilingiri aradım. Lanet herifin müsait olduğu zamanı bulmak genelde zordu. Ama hayattaki tüm şansımı o an ona kullanmış olmalıydım ki aramamın üzerinden on beş dakika geçiyordu ki geldi.

"Gecenin bu saati geldiğim için yüklü bir bahşiş isterim Angel." dediğinde yavaş yavaş hareket etmesini izledim.

Sakin ol Ans. Hayat şuan seninle dalga geçiyor olabilir ama sakin ol. Hayır gerçekten çok boktan şeyleri ard arda yaşıyorsun ama sen yine de sakin ol.

Gözlerim kapalı bir şekilde derin nefesler alıyor ve aklımdan bir şeyler mırıldanıyordum ki bir kilit sesi duyunca sustum. Kapı açılmıştı. Sakin olmak ilk kez bu kadar hızlı işe yaramıştı.

Lanet bir çelik kapının açılmasına bu kadar mutlu olamazsın Ans.

Hızla adam konuşmadan cüzdanımdan para çıkıp ona uzattım. Bunu beklediği her halinden belli olan adam parayı alır almaz biroya girdim ve kapıyı kapattım. Şuan bir şeyler yemiş bir halde Teo dosyası ile ilgili tüm bulduğumuz detayları tekrar gözden geçiyor olmalıydım. Ama ben uzum zaman sonra kendimi yiyeceğime ikna ederek aldığım yemeklerle kapıda kalmıştım. Sakin olmak üzere kendime telkinler verebilirdim ama o an sakin olmak imkansızdı. Çantamı yemek masasına bırakıp içinden bir sigara alıp yaktım. Elimdeki diğer poşetlerle mutfağa ilerledim. Bittiğini bildiğim için yeni aldığım kahveyi makineye doldurup kendime sert bir kahve yapmaya koyuldum. Yemek için aldığım pizzadan iki dilimi tabağa koyup içeri yöneldim. Sigaram biterken çantadan paketi çıkıp bir tane daha yaktım ve boş elime Emma'nın dosyasını aldım.

Jonathan Pollend.

Bakmak gerekken bir isimdi. Daha önce görüp görmediğimi hatırlayamadığım ama ismi çok yabancıydı. İlk dosyada gördüğümde de ilgimi çekmemişti. Ama mal alım satım işiyle uğraştığı için tanıyor olabilirdim. Kendimi dahi sorguladığım o lanet anlardan biriydi. Dosyada diğer kişilere bakarken gözlerim bir şeye takıldı. Pol'ün annesi Kylie Langert hala yaşıyordu. Ama bir kez bile görmemiştim.

Ve Teo onun öldüğünü sana anlattı Ans. Teo annesi öldü biliyordu. Dedektif bürosundan aldığım, çaldığımda denebilir, ifade dosyasının içinden onu bulup koltuğa uzandım. Biten sigaramı küllüğe bastırırken okumaya çalışıyordum.

"Teo ile ne zamandır görüşmüyorsunuz?"

"Teo'yu gördüğümde en son liseye gidiyordu. On yıl olmuştu."

"Oğlunuz ile neden görüşmüyordunuz Bayan Langert?"

"Oğlum ile aram pek iyi değildi. O benden ben ondan hoşlanmazdım."

İfadeden bakışlarımı çekip bir küfür savurdum. Teo kafayı tamamen bulduğunda annesinden bahsedip ne kadar özlediği hakkında yakınır ağlardı.

"Eşiniz Pol Langert oğlunuzdan çok hoşlanmadığınızı söyledi. Ona hamile kaldığınız dönemde aldığınız kilolar yüzünden mankenliği bırakmak zorunda kalmışsınız. Ve bundan dolayı ona hep kin gütmüşsünüz. Onu siz öldürmüş olabilir misiniz? "

"Hadi ama bu kasaba en son ne zaman geldim onu bile hatırlamıyorum. Oğlum hayatımı mahvetmiş olsa bile onu neden bunca yıl geçtikten sonra öldüreyim ki?"

Devamını okumamıştım bile. Elimdeki dava dosyasını hızla sehpaya fırlattığımda gözlerimi sıkıca yumdum. Başım şiddetle zonklamaya başladığında hızla sıkıca toplanmış saçlarımı çözdüm. Ellerim başıma öasja yapmaya koyulmuşken Teo hakkında söylenenleri düşünmeden edemiyordum.

"Ans. Seninle dünya turu yapmalıyız. İki nefret edilen olarak dünyanın hiçbir yerinde bir haftadan fazla kalmayız."

Ah Teo. İlk kez biri beni mutlu etmek için hayal kurmuştu Anna'dan sonra. Annem bile eminim yapmamıştı bunu.

Kapı çaldığında kafamı derin düşüncelerden aldığı için teşekkür ettim içten içe, çalan kişiye.
Maria'yı gördüğümde onu görsem de şaşırdım. Üzerinde sadece beyaz bir badi ve gri esofman altı vardı. Saçları öylesine yaptığı klasik topuzu arasından özgürlüğe kavurşmuştu. Ve o uyurken bile sürdüğü rimeli akmıştı.

"Ans." derken kapıyı umursamadan bana sıkıca sarıldı. Lanet Steve kesin ona bir şey yapmıştı. Evet bütün saçma işler birbiri ile bağlantılıydı. Emma, Maria'nın üvey kardeşiydi. Ve bende bunu dava dosyasını kabul ettiğimde öğrenmiştim. Steve ile de daha önce tanışıyorduk ama Maria bana üvey babası olduğunu söylememişti. Benimde ona söylemediğim bir çok şey olduğu için ona kızamamıştım.

"Gel güzelim noldu sana böyle." derken ondan ayrılıp kapıyı örttüm ve omzuna kolumu atıp onu sarmalarken içeri götürdüm.

"Emma beni gelir misin diye aradı. Bugün ifade verdikten sonra yanlız kalmak istememiştim. Ağlıyordu korktum. Zaten hazırlanmak için kalmıştım ki Steve'in bağırdığını duydum. Gittim o benim kardeşim sonuçta onu korumam gerekiyordu. Ama Steve görünce bir şey diyemedi. Steve beni kovdu. Em... Emma da bir şey demedi. Abla olmak istemiştim Ans. Kötü günler geçiriyor diye yanında olmak istemiştim. " dediğinde verecek cevabım olmadığı için ona sıkıca sarıldım. Ona Emma'nın intihar girişimi olayını sormayı da ertelemeye karar verdim. Zaten bir şey bildiğini sanmıyordum. Kardeş olsalarda farklı evlerde büyümüşlerdi ve birer yabancı gibilerdi. Emma henüz bir haftadır avukatı olsam da bana daha çok yakındı Maria'a göre.

"Steve son zamanlarda benimde gözüme batmaya başladı. Onu bir kurcalayalım. Bir kaç gün hapiste sabahlasın." dediğimde hızla benden ayrılıp gözlerimin içine baktı.

"Emma bu durumdayken birde babasına üzülmesin." dediğinde ona gülümsedim. "Bence gayet iyi bir ablasın sen Mia." Ona böyle seslenmemden nedense çok hoşlanıyordu. Bende sadece önemli anlarda bunu ona söylüyordum.

"Sanırım bugün birinin ilk seferi oldum." dan diye ortamı dağıtmak için. Kurduğum cümlenin saçmalığını da sonradan fark ettim.

"Hassiktir." dediğinde ise ne kadar saçma sötleidğimin bir önemi olmadığını anladım. Saçma olan tamamen durumun kendisiydi.

"Hadi ama Ans. Nasıl fark etmedin? Büyük ihtimalle çocuğa beni unut tribini de atmışsındır. Ayrıca sen kendinden küçüklerle takılmayı bırakmamış mıydın?" dediğinde gözlerimi sıkıca yumup kafamı sağa sola salladım.

"Maria çocuk falan değildi. Dedektiflik birosundan bir memurdu. Ne bileyim ben adamın yapmadığını. Bana yaklaşırken de çok rahattı." dediğimde önyargılı oluşuma ayrı bunu düşünememe ayrı sinirlendim.

"Ans tüm biroyu elden geçirmeyi mi planlıyorsun? Baştaki dedektif al tepe tepe kulan işte." dediğinde söylediklerine isyan edecektim ki bir uyarı sesi duyuldu. Koşar adım mutfağa gittiğimizde kahve makinesinden yanık kokusu geliyordu. Hızla fişi çektiğimde Maria bir bezle kahve demliğini çıkardı. Kahve kaynamaktan uçmuş kahvenin tozu yanmaya başlamıştı. Halime sinirle gülerken gülüşüm sinir bozukluğu ile kahkahaya dönüştü. O da bana bakıp kahkaha attığında kendimi tutmayıp yere oturdum ve kahkaha atmaya devam ettim.

Giderek psikolojin bozuluyor Ans. Gerçekten normal olsan unutkanlığına on sekiz dakika gülemezsin.






Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin