B Ö L Ü M O N İ K İ (+18)

2.4K 64 2
                                    

Omzumdaki el yavaş yavaş kolumu okşarken başımı yeriyle yasladım. Ellerim arasından çantamı alıp üzerimdeki yükten kurtardı beni.

"Sadece bir haftalığına kasabadan ayrıldım Brown. Başına neler geldi böyle." dediğinde derdi beni teselli etmek değildi. Büyük ihtimalle içinden konuştuğunu düşündüğü ama sesli söylendiği bir an yaşıyordu.

"Niye benimle gelmedin ki sanki?" dediğinde Mari sanki konuşamayacağımı anlamış gibi benim yerime konuştu.

"Fred acaba seninle gelmesi neyi engelleyecekti? Amacın teselli etmekse şuan bunu asla beceremediğini sana itiraf etmeliyim."

Kayıplar Ans. Hepsi birer ilizyonlar..

"Böyle durumlarda saçmalıyorum işte. Üzgünüm Brown." derken beni kendine daha çok bastırdı. Buna engel olmadım. Tam başımı yenilgiyle omzuna yasıyordum ki dedektifün sesini duydum.

"Angel." dediğinde şaşırmak istedim. Ama bunu bile beceremedim. Nefesimi tutmuşum bunu dahi sonradan fark ettim.

"Bunlar babanın üzerinden çıkmış." diyerek bana uzattığı plastik poşetteki şeylere baktım.

Şu haline bak Ans. Utanmasan ağlayacaksın.

"Teşekkür ederim." diyerek uzattığı poşeti aldım. Hikayesini annemden öğrendiğim babamın asla anlatmaya dahi tenezzül etmediği saati çıkardım önce.

Babası tıp fakültesini kazandığında vermiş babama, bu saati. Kazandığı bölümün ağırlığını hissetsin diye. Her an birinin ona ihtiyacı olacağını hatırlatmak için.

Annem hikayesini anlattığında heyecanla babama "Büyüyünce sen de bana verir misin baba?" diye sormuştum. Söylediği şeylerle ilk kez nefret duygusunu tatmıştım.

"Ans. Eminim ki buna ihtiyacın olmayacak. Çünkü sorumluluk sahibi olabilecek biri değilsin."

İlk kez hissettiğim nefret duygusu babama karşıydı.

Saatin ardından elime aldığım kolyenin ucunda annemin yüzüğü vardı. Babam her ne kadar karmaşık bir adam olsa da aşk konusunda hayran olunasıydı.

Yüzüğün olduğu kolyeyinin kancasını açtım ve boynuma taktım. Yüzüğü gömleğimin içine attığımda toplu saçlarımdaki tokayı çıkardım. Saçlarımı özgür bıraktım. Tokamı elimdeki saatin olduğu poşetle çantama attım.

"Seninle konuşabilir miyiz Angel?" dediğinde başımla onayladım onu ve çantamı omzuma astım. "Fred, Maria hadi siz geçin ofise. Bende geleceğim işim bitince." İkisi de birbirine baktı ama üstüme gelip konuyu uzatmamaları gerektiğini biliyorlardı. "Dikkat et." diyerek omzuma dokundu Fred. Sadece kafa sallayıp dedektifin önünden geçerek hastane çıkışına yöneldim.

Hastaneden çıktığımda otopark girişinde onu bekledim. Benimle konuşmak istediği konu öylesine bir konu değildi büyük ihtimalle. Öncesinde kafamı toplamalıydım. Çantamın ön gözünden sigara paketimi çıkarıp bir tanesini yaktım.

"Senin içinde uyarsa bir yere gidip bir şeyler yiyelim." dediğinde ellerini ceplerine koydu ve bakışlarını parmaklarım arasındaki sigaraya odaklandı.

"Bunu bir randevu gibi mi düşünmeliyim?" derken ucu yavaş yavaş yanan sigarayı izledim. Güldüğünü işittim. Kendime engel olamadım, gülüşünü izleme isteğime yenildim. Bakışlarım iki yanağındaki çukurlara odaklandı.

Daha yakışıklı sayılabilecek onlarca erkek tanımıştım. En basiti Ken ondan daha yakışıklıydı. Ama hiç Ken'in ya da diğerlerinin gülüşünü izlemek istememiştim. Onu gülüşü kaybolana kadar izledim.

Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin