B Ö L Ü M A L T M I Ş İ K İ (+18)

545 32 0
                                    

   Bu bölüm için çok heyecanlanlıyım. Bölüm içlerinde pek dahil olmuyorum ama bu bölümde kendimi tutamadım. Çünkü Lucas'ı merak ettiğinizi biliyorum. Ve bende onu tanımanız için heyecanlıyım.

  İyi okumalar.

....

  Bir varmış bir yokmuş... Bu sözlerin arkası ya boş öğütlere ya da yalan hikayelere kapı açardı. Masallardan nefret etmiştim hep. Ama sevdiğim yalanını söylemiş buna bende inanmıştım çoğu zaman.

  "Davied garip bir adam. Seni ve Anna'yı farklı şekillerde seviyor." Gözleri karanlık gökyüzündeydi. Benimkiler ise onda... Gölün kenarından cimenlik alanda öylece uzanmış yıldızlarla kaplı göğü izliyordu. Bay Alberes onu yine kızdırmış olmalıydı. Ama sormamam gerektiğini biliyordum. Bir şeye sinirlenmiş ve beni göle, kafa dağıtmak için geldiği bu yere, çağırmıştı. Bende benden istediği şeyi yapmalı ve onun kafasını dağıtmalıydım.

    Bacaklarım üzerine koyduğu kafasına yukarıdan bakarken anlına dökülen bir kaç tutamını yavaşça kenara çektim. Lacivert gözleri yıldızları izlerken daha da koyulaşıyordu. Daha fazlası mümkünmüş gibi.
  
   "Anna onun için koruması gereken minik kızı. Hep öyle olacak." Benden bahsetmeye gerek yoktu. Bir anlamımın olmadığı gibi.

   "Seni Anna'ya göre daha güçlü görüyor. Buna sevinmelisin." Saf değildi. Hayatın gerçekleri ile annesi kanser olduğunu öğrendiğinde yüzleşmişti. Annesini odasında ölü bulduğunda yüzleşmişti.

   Bayan Alberes çok güzel bir kadındı. Kaderinin aksine. Lucas buna inanmazdı, kader ona göre zırvalıktan ibaretti. Luc asla önem vermediği derslerine annesini kurtarmak için o kıvrak zekasıyla tutundu. Onun hayali beyaz bir önlük ya da hayat kurtaran bir doktor olmak değildi. Ona bu hayatı veren kadına hayatını geri vermekti.

   Ama o kaybetti. Hem de iki kez üst üste... Kabullenmediği nokta doktorluğu kendi için istediğini sanmasıydı. O yaraların açık kalmasını savunurdu. İz bırakması gerektiğini düşünürdü. Ona göre ancak o zaman iyileşebilirdi çünkü.

   "Babamın beni güçlü gördüğü için aşağılamasına sevinmeyeceğim." Bu kendini kandırmak olurdu. Ben ben her zaman gerçekti biriydim. Doğrular canımı yaksa bile.

   "En azından annen var." Parmaklarım kurduğu cümle için cevap vermeyeceğimi bildiği için alt dudağını okşadı. İstediği şeyi konuşarak vermeyecektim büyük ihtimalle. En azından sadece konuşmayacaktım.

   Yavaş doğruldu. Sırtı bana dönükken kendini yavaşça bana çevirdi. Sırtı yere temas etmesin diye yere serdiği ceketini aldı ve benim arkama serdi.

    "Oyun oynayalım." dedi. Bunu yapmayı seviyordu. Bende bunu onunla yapmayı.

    "Ne oynayacağız? " Sesim heyecanla çıkarken gözleri parladı. Onu çözmek çok zordu. Çözdüğümü sandığım her an daha da fazla bilinmezlikle karşılıyordu beni.

   Oyun oynamayı sevdiğini biliyordum. Bunu annesi ile küçükken çok yaptığı için sevdiğini sanıyordum. Ama öyle olmadığını bana göstermişti.

   "Birbirimize küçük sırlar vermek gibi."

   "Tüm sırlarımı biliyorsun." Bu en büyük hatamdı belki. Ama eğer öyle olmasaydı bu kadar rahat olmazdım yanında.

   "Bana kendine itiraf ettiğin sırlarını söylüyorsun Angel. Ben kendine itiraf edemediklerini istiyorum." Yavaşça üzerime eğildi. Dudaklarım dudaklarına dokunduğunda öpmedi. Öylece durdu ve derin bir nefes aldı.

  Bu onun metaforuydu. Birbirimizi delice arzulanmak ikimizinde zayıf noktasıydı. Birbirimize karşı koyamazsak bu ilişki yürümezmiş ona göre. Birbirimize karşı dayanabilirsek her şeyin üzerinden gelebildik.

   Ateş ve su gibi...

  Doğru ve yanlış gibi...

  Bilinen ve bilinmeyen gibi...

   Birleşir sınırı koruyamazsak yok olurduk. Ama sınırlarım içinde kalırsak görünenin de ötesine sahip olurduk.

   Yavaşça dudaklarımı dudaklarına sürttüm ve gülüsmedim. Burnumu burnuna sürtüp meydan okudum.

  "Sen başla." diyerek fısıldadım. Meydan okumama o da gülüsmedi. Minik bir karınca ısırığı gibiydi bu meydan okuma onun için. Varlığım onu rahatsız etmezdi.

   "İçince kontorlümü kaybediyorum." dedi bana bildiğim bir şeyi söylerken.

   "Bunu biliyoruz." dedim ama havalanan kaşları ve alt dudağımı yalayan dili aksini söyledi. "...sen biliyorsun. Ben yeni itiraf ettim bunu kendime."

   İstediğini verip dudaklarını dudaklarım ile kapattım. Alt dudağını yaşadım ve dişlerim arasın aldım. Buna karşılık vermesinin sebebi düşünmemi engelemekti. Düşünmesem istediği gibi tamamen düşünmeden haraket eder ona istediğini verirdim

  "Kendimden çoğu zaman nefret ediyorum." Nefes nefese kalmıştık. Kalbimi hızlandıransa bir nada dudaklarımdan çıkan bu cümle olmuştu. Eli çıplak bacaklarımı ayak bileğimden kısa şortumun kumaşına rastlayana kadar okşadı. Tahminimin aksine şortun onu durdurmadı. Parmağı şortumun kenarından içeri girip kumaş boyunca bacağımın etrafını okşadı.

  "Bence hayran olunasısın." Öyle hissettiyordu. Parmaklarına eşdeğer olarak dudakları dol yanağımdaki gamzeme minik öpücükler bırakırken kendimi gülümser halde buldum. Ona daha da sunuyordum çukurlarımı. O sa daha fazlasını istiyordu. Şortumun fermuarını indirdiğini duydum. Hızlanan nefesime rağmen bunu nasıl duyduğumu bilmiyordum.

   "Seni Fred'den kıskanıyordum." Bu bende kahkaha atma istediği uyandırdı. Ama hissetiğim yoğun arzu ile bunu yapamıyordum. Dudaklarımdan onun yerine bir inleme çıktı. İki yana açtığım bacaklarım yardımıyla eli şorttan içeri saha kolay uzandı. Parmakları iç çamaşırımı kenara çekmişti.

   "Senin sayende gay olduğunu anlayan arkadaşından mı?" Bu onu güldürdü. "İnsanlara kararlarını sorgulatırsın A." İnlemem kurduğu cümle sonraki daha çok gülmesine sebep oldu. Gülüşü ile nefesi boynumu daha sert okşadı. Sorna dudakları buluştuğunda köprücük kemiğim ile. Ve parmakları onun bana öğretiği o haz verici noktaya dokundu. Ve orayı beni deli ettiği bile bile okşadı. Bastırıyordu ama yumuşak dokunuşları beni daha çok etkiliyordu. Arkama uzanmak için yerden destek alan ellerim çimlere tutundu.

    "Anna ölsün istedim." dedim bir anda. Oyuna devam etmesek ikimizde bunu yargılamazdık. Çünkü ikimizde kendimizi inlemeler arasında kaybetmiştik. Ama ben gözlerim yeriyle doğru kayarken en büyük günahımı itiraf ettim ona. "Lütfen." dedim muhtaçlıkla. Bu parmaklarının bana yaptığı dikkat dağıtma büyüsüydü. Hazzını yarattığı ilüzyondu. Bana bu ilizyonu sevdirdi. Bu hissin gücünü o gösterdi.

   İnsanı istediğini alabilecek kadar güçlü kılabildiğini gösterdi. Ama ben onun yanında hep güçsüzdüm.

   Az öncede bunu görmüştük. Tırmandığım uçurumdan düşerken gerçeği yakaladım.

   Ona beni öldürebilmesi için siyahı vermiştim daha öncesinde. Şimdi bir kurşun koydum aklımı başımdan alan parmakları arasına....
  
 

Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin