10

3.2K 240 60
                                    

*Akın'dan*

"Dördüncü karşılaşmamızda kıyamet kopacak derken sanırım resmen geleceği görmüşüm lan."

Kendi kendime konuşurken bakışlarımı yüzündeki kanların temizlenmiş olduğu ancak temizlenen kanların altından ortaya çıkan yaralarıyla öylece uyuyan Oğuz'un yüzünde dolaştırdım.

"Tek farkla kıyamet dünyada değil, Oğuz'un yüzünde kopmuş."

Patlamış olan sol kaşı, yumruk atıldığı belli olan sol yanağı, yere çarpmış olabileceğini tahmin ettiğim çenesinin sağ tarafı ve burnundaki iz onun oldukça hırpalandığının en somut kanıtlarıydı.

Kollarındaki morluk ve kızarıklıkların yanı sıra kollarındakilere benzer şeylerin bedeninin her tarafında da olduğunu tahmin edebiliyordum.

Peki ya onu bu hale getiren kişi ya da kişiler kimdi?

Aklıma o iki şerefsizden başkası gelmiyor olsa da Oğuz'un ikisi karşısında bu kadar fazla hırpalanabileceğini düşünmüyordum.

Bu işin içinde başka bir şey vardı.

Aklıma gelen ihtimallerden biri toplu bir şekilde Oğuz'u sıkıştırmış olabilecekleriydi ve bu ihtimal benim için gerçeğe yakın en iyi ihtimaldi.

Düşüncelerimin içinden çıkabilmek için derin bir nefes aldım çünkü biraz daha o iki şerefsizi düşünürsem eğer onları bulmaya gidecektim ve eğer onları bulursam neler yapabileceğimi bende bilmiyordum.

Zaten odaya girdiğimden ve bu koltuğa oturup Oğuz'un yüzünü ve yaralarını incelemeye başladığımdan beri kendi kendime konuşup duruyordum ve bir şekilde içimdeki bu öfkeyle karışık gerginliği atmaya çalışıyordum ama normalde işe yarayan kendi kendime konuşma yöntemi bu kez işe yaramıyordu.

Son birkaç dakikadırsa durmaksızın o şerefsizlere kendi özel ürettiğim küfürlerimle sövüyordum ve o şerefsizlere sövmenin bana normalden daha farklı, daha ayrı bir zevk verdiğini fark etmiştim.

Piç kuruları dünya üzerinde bugüne kadar konuşulan her dildeki küfrü hak edecek kadar aşağılık yaratıklardı.

Onlara insan bile demek istemiyordum çünkü onlara insan demek insanlara hakaretti. Onlara hayvanda diyemezdim çünkü onların gözümde boktan farkları yoktu.

Gerçi bok bile bir işe yarıyor ve bitkiler için gübre olarak kullanıyordu ama bu vasıfsızlar sadece oksijen israfından başka bir şey değillerdi.

Kafamın içindeki düşünceler beni iyice sinirlendirmeye başladığında bakışlarımı Oğuz'dan çekerek arkama yaslandım ve başımı koltuğun sırt kısmının üstüne koyarak bakışlarımı odanın beyaza boyanmış olan tavanına çevirdim.

"Orospu çocukları... Götlerine kazık soktuğumun pezevenkleri. Babaları çarşaf yerine başka yerlere fışkırtınca tesadüfen dünyaya gelen vasıfsız, gereksiz, oksijen israfı olan piç kuruları."

İçimdeki siniri ve öfkeyi azaltabilmek için kendi kendime sanki karşımda o iki piçovksi varmış gibi sövmeye başladığımda aslında kendimi bunu yapmak için bile oldukça yorgun hissediyordum. Açık konuşmak gerekirse her an uyuya kalabilecek derecede yorgundum ama Oğuz'un maviş gözlerinin açıldığını görmeden uyumak istemiyordum.

Öncelikle onun iyi olduğunu onun kendi ağzından duymam gerekiyordu. Onun iyi olduğunu duyduktan sonra uyuyabilirdim.

Hoş uyusam bile eninde sonunda yine kabus görerek uyanacaktım ya, orası da ayrı bir konuydu.

Çakmak (BxB)Where stories live. Discover now