Defolu Ruh -Gliondel-

301 60 66
                                    

Gökyüzünde her daim birbirini kollayan ay ve güneş yok olmuşçasına bir karanlığa düşmüştü Gliondel

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Gökyüzünde her daim birbirini kollayan ay ve güneş yok olmuşçasına bir karanlığa düşmüştü Gliondel. Zifirilik... Etrafını tanımlayabilecek tek kelime buydu. Ayakları bir zemine basıyordu, doğru ama onu hiçbir şekilde hissetmiyordu. Soğuk bir hava akımı tenini gıdıklıyordu ama esintinin belli bir yönü yoktu. Sağdan, soldan, önden ve arkadan... Rüzgar her yerden Gliondel'e ulaşıyordu.

Vahşi çığlıklar ve kıkırtılar duyuyordu dört bir yandan. Puslu sesler çok uzaktan geliyormuş gibi zar zor işitiliyordu. Ne var ki bazen tam kulağının dibinde çınlıyordu kahkahalar.

'Baba katili.'

'Annesine benzeyen, zavallı, ezik ruh.'

'Hain.'

'Hileyle başa geçen sahte hükümdar.'

Canını acıtacak bu kelimelere burun kıvırdı Gliondel. Bu cümleleri zaten yedi yirmi dört iç sesinden dinliyordu. Öz eleştiriyi haddinden fazla yapıyordu. Hal böyleyken dıştan gelen her lakırdı kulaklarını teğet geçerdi ancak.

'Sen asla sevilmeyeceksin. Sevilmeye değer hiçbir özelliğin yok senin.'

İşte bu biraz canını acıtmıştı. Derin bir nefes alarak kiriyle bağlandığı anlara lanet okudu Gley. Boğuk Sisler Tepesi'ne gelmişti. Diyar'daki her bir türün, gerektiğinde cezalandırılmak üzere getirildiği o uğursuz mekana. Bu tepede hiçbir tür yaşamazdı. Rüzgarı lanetliydi buranın. Hiç durmadan eserdi yel ve elflerin acizliklerini hissederek bu negatif hususları onlara karşı kullanırdı. Her bir esinti bir fısıltıya eşdeğerdi ve bu lakırdılar asla tükenmezdi.

Diyar, elflerini böyle cezalandırıyordu işte. Hatalarını, yaptıkları kötülükleri onların yüzlerine defalarca vura vura. Buna katlanamayıp canına kıyan pek çok elf olmuştu. İşte tam da bu yüzden kimse yaşamazdı burada. Tepedeki tek yapı, denizin dövdüğü kayalıklarla dolu bir uçurumun kenarına inşa edilmişti. Karanlık hücrelerle dolu bir zindan... Deniz hırçındı, sis yere inmişçesine binayı çepeçevre kuşatmıştı. Hiç dinmeyen rüzgarlar da eklenince burası uğursuzluğun baş yeri olarak anılır olmuştu. Meena Harabeleri ise az bir farkla ikinci sıraya inivermişti.

Boğuk Sisler Tepesi'nin batı kesimini deniz kuşatmışken doğusunda ise güneyine kadar kilometreler boyu Ağlayan Yaprak Ormanı uzanıyordu. Kuzeyde ise sarp sıradağlar vardı. Bu dağlarda yetişen bitkiler oldukça cılızdı, çeşitli mineraller ve kayaçlar ise dağın yüzeyinde baş vermişti. Oldukça ender bulunan bu türleri kazmak, satmak ve zengin olma arzusu uğruna elflerin yolu pek çok kez bu tepeye düşmüştü. Zengin olan var mıydı? Gliondel pek hatırlamıyordu. Her biri acı şekillerde can vermişti zira. Cesetleri bulunamamıştı ama bir zamanlar Torga'ya ait olan kral odasındaki küreler ölümleri tüm detaylarıyla sunuvermişti. Gliondel her birine hakimdi.

Bulunduğu yeri kafasında tartarken bir süre daha karanlıkta süzüldü Gliondel. Kiri kendisiyle bağ kuran iki elfin bilincini birbiriyle buluşturmuştu. Merfos buralarda bir yerde olmalıydı. Utanç her bir zerresini kuşatmış olmasına rağmen Gliondel en yakın dostuyla görüşmeyi deli gibi arzuluyordu. Onunla konuşmak, ona pişmanlıklarını anlatmak istiyordu. Baş başa verip Merfos'u bu uğursuz tepeden kurtaracak planı etraflıca oluşturmak istiyordu.

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now