Finrol -Gliondel-

774 107 111
                                    

Gliondel

Islak saç telleri çıplak bedeninde damlaların süzülmesine sebep oluyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Islak saç telleri çıplak bedeninde damlaların süzülmesine sebep oluyordu. Gliondel'in zarif hatları vardı; bu zariflik vücudunu şekillendirecek kadar kas kütlesiyle desteklenmişti. Dışarıdaki curcuna, halkın coşkusu, bahçeden Gliondel'in odasına kadar ulaşıyordu ama Prens durgundu. Saatlerdir Merfos'u düşünüyordu; en kadim dostunu. Saçını sıkıca örüp örgü tutamı kıvırdı ve saydam bir tokayla başının arkasına tutturdu. Koyu mavi bir tunik ve bol kesimli siyah ipek pantolonunu giydi. Tuniğin siyah kemerini itinayla taktıktan sonra sert yakalı, kenarları gümüş şeritlerle işlenmiş siyah ceketini kuşandı.

Aynadaki aksi yine göz alıcıydı. Ekin'in Gliondel'i gördüğü anda ondan etkilenmesi boşuna değildi. Bunu düşününce boş odada sesi yankılanacak denli şiddetli bir kahkaha attı. İşaret parmağını aynaya doğrultarak "Hep dolambaçlı işler peşindesin," diye mırıldandı. "Bu işlere hiç bulaşmayabilirdin. Kız zaten elfleri arıyordu, şu görüntüyü olağan yollarla bile sevebilirdi." Suratı olumsuz duyguların etkisiyle kasıldı. "Ama sen oyun oynamayı hep sevdin değil mi Gliondel? Perta'yı Dünya'da gördüğün anda kendini tutamadın. Kehanetin peşinden koşarken biraz olsun eğlenmek istedin." Kaşları düz bir çizgi halini alırken durdu. En çok da sevilmek istedin.

Eliisar hanedanından Kraliçe Monus, deli üvey anne, her gece ikizlerin odasına gelip saç renginden dolayı sadece Gliondel'i alıp götürürdü. Annesine en çok Gliondel benzerdi çünkü. O gecelerde Gley çaresizlik hissini en derinlerde yaşardı. Çocukları Torga'nın umrunda bile değildi. Aramir'in ise onu koruyup kollayan kutsal figürü vardı: Eğitmen Diara. Gliondel ise yapayalnızdı. Merfos da annesizdi ama Perta ile olan baba oğul ilişkisi gıpta edilecek cinstendi. Bu oyunların hepsine belki de bu yüzden bulaşmıştı; mutlu aile tablolarına katlanamadığı için. Ama en çok da sevilmek için.

Zenn'i kınına taktıktan sonra odadan çıkıp tanıdık simalara başıyla selam verdi; nezaket dolu gülümsemesi dudaklarına tünemişti. Her adımında zenn'in hafif varlığı bacaklarına dokundu. Tak tak. İnce, uzun kılıçlarına Diyar'da zenn denirdi. Dengeliydi, dik durduğunda fark edilmeyecek kadar inceydi. Gliondel ormanın bakir kısımlarına giderek talim yapmak istemişti. Temiz havayı ciğerlerine çekecek, zihnini az da olsa berraklaştıracaktı. Ormanla ve onun dingin melodileriyle hasbihal bile edebilirdi. Saraydan çıkarken peşi sıra hareketlenen iki muhafızı eliyle durdurdu. "Yalnız gideceğim." Muhafızlar Parterka lideri Beif'e bakıp onun onay vermesiyle yerlerine çekildiler. Gliondel gözlerini kısarak Beif'i inceledi; liderin erad miğferi başında değildi keza zırhı da yoktu. Pamuklu, kırmızı bir takım giyerek saçını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Festival havasına bürünmüştü. Kasabalardan ve yakın yerleşkelerden gelen elflerin de katılımıyla şehir oldukça kalabalıklaşmıştı ve Beif de üst düzey koruma önlemleri almıştı. Festival kıyafetlerine bürünmüş olabilirdi ama Gliondel'in gördüğü kadarıyla sürekli diken üstündeydi.

Kısık gözlerini Beif'in üstünden çekip tenha bir yoldan ilerlemeye başladı. Saatlerdir Ekin'i görmemişti, uğraşmak zorunda olduğu onca iş varken kıza ayıracak vakit bulamamıştı. Ne var ki en kısa zamanda onu görmeliydi, Ekin'in berrak bir zihne kavuşması en son isteyeceği şeydi. Adımlarıyla ileri geri kavislenen kını eliyle tutup sabitledi ve Yeşil Vadi'nin önünden geçti. Gorgi bahçedeki masalardan birine oturmuş Mila ile sohbet ediyordu. Mila domates gibi kızarmıştı ve Gorgi'nin söylediği son şey her neyse, elindeki pembe renk bardağın içindeki sıvıyı cinin üstüne boşalttı. Gorgi şapkasını hızla havaya kaldırıp "Hi!" benzeri bir nida koyverdi; keşiş şapkası onun kıymetlisiydi.

Saçı muntazam taranmış Dorges yan masadan kıs kıs gülerken Gorgi kollarını iki yana açtı. "Sadece çok güzelsin demiştim," diyerek mekan sahibi Takuva'dan ıslak bir bez rica etti. Gliondel oradan uzaklaşmadan önce Mila'nın gözlerinin dolduğunu görmüş ve kısık sesle özürler dilediğini işitmişti. "Ah şu elf cinleri," diye söylenerek ilerledi.

Ağaç yoğunluğu artmıştı, gövdelerine inşa edilen tek tük evlerin penceresinden festival bayrakları sarktığı görülüyordu. Ticari işlere bakan Melus'u gördüğünde Gliondel duraksadı. Melus iri bir erkek elfle konuşuyordu; arada sırada elini ağzına siper ediyor ve anlık bakışlarla çevreyi süzüyordu. Gizli bir konuşma yapıyor olmalıydılar. Gliondel Melus'un karşısındaki elfi hatırlar gibi oldu ama siması çok da tanıdık değildi. Kaşlarını çatarak bir süre ikiliyi izledi; izlerken geniş gövdeli bir ağacın arkasına sokulmuştu.

Erkek elf kahkaha atarak başını salladı; bir şeyi onaylamıştı. Melus sinirli bir ifadeyle elfe çıkıştı, duyulacaklarından endişe etmiş olmalıydı. İri elf gülüşünü zapt ettiğinde Gliondel de elfi nerede gördüğünü hatırladı. Ekin'in gelmesini beklediği gün, Tourlara katılmaktan bahseden elfti bu. İnsanlara duyduğu nefreti söze dökecek kadar cüretkardı ve Gliondel o gün onu biraz tartaklamıştı. İri elfin o günkü içerlemiş bakışlarını şu an bile gözünde canlandırabiliyordu. Gliondel'in kaşları biraz daha çatıldığında Melus, diğer elfin sırtını sıvazladı ve ona birkaç gümüş aril verdikten sonra yüzüne sinsi bir gülümseyiş oturttu. Geyik derisi kahverengi pelerinin başlığını kafasına geçirerek iri elften önce merkeze doğru ilerlemeye başladı. İri elf önce arilleri saydı sonra memnun bir ifadeyle farklı bir yoldan merkeze ilerledi.

Bu Gliondel'in hiç hoşuna gitmemişti. Melus'u zihnine kazıdıktan sonra sert adımlarla ağaç yoğunluğunun içine daldı. Devasa ağaç dalları gökyüzünde desen oluştururcasına birbiriyle kaynaşmıştı. Dalların arasından sızan gün ışığı kafi değildi, Gliondel'in durduğu yerden morun açık tonu fazlasıyla koyu görünüyordu. Zemindeki ince dal parçaları ve kuru yapraklar, siyah çizmelerinin ağırlığıyla çıtırdıyordu; öfkeyle soluduğunda sert bir rüzgar gelip yüzüne bir tokat misali vurdu. Başta ne olduğunu anlayamayan Gliondel ağaçlardan biri daha kalın dalıyla sırtına vurduğunda "Ah, hadi ama!" diye söylendi. Anlaşılan Diyar onu pataklamak istiyordu.

Darbelerden ustaca ve çevik hareketlerle sıyrılarak ağaç yoğunluğunu geride bıraktı. Gökyüzü artık açıktaydı ve küçük alanın hemen bitiminde muazzam bir şelale çağıldayarak akıyordu. Ayaltı rününde Ekin'i ilk kez buraya getirmişti. Metrelerce yüksekten düşen su kayalara çarptıktan sonra kavislenerek Gliondel'in üstüne döküldüğünde prens "Lütfen, dur artık," diye isyan etti. Gücüne gerek duyulmadığı sürece tamamıyla sıradan bir ormandı. Finrol'ü tanımlayan en önemli cümlenin bu olduğunu düşündü Gliondel.

Gücüne gerek duyulmadığı sürece...

Diyar'ı etkileyebilecek pek çok olaya zemin hazırlamaya çalışıyordu Gliondel ama hepsi daha iyi bir düzen sağlamak içindi. Ekin'in durumu ve kızın gerçek benliğinin gizi, bu gizin Merfos'u nasıl etkileyeceği, babasının başına gelebilecek şeyler ve kehanet; tüm bunlar görünmez zincirlerle birbirine bağlıydı. "Buna mecburum." Yüksek sesi muhatabı olarak ormanı karşısına almıştı. "Söz veriyorum Diyar lekelenmeyecek. İş o noktaya gelirse eğer en sert şekilde müdahale edersin ama şimdi bekle. Lütfen bekle." Kıpırtısız ormanda bir anda güçlü bir rüzgar uğuldayarak Gliondel'in çevresini turladı, açık sarı saç tellerinin bazısı tokadan kurtularak rüzgarla birlikte savruldu. Gliondel ise sadece bekledi ve en sonunda rüzgar geldiği hızla ağaçların arasından kayboldu.

Gliondel gülümsemeden önce derin bir nefes aldı. Gözlerini minnetle yumarak kayalardan birinin üstüne oturdu. Ormanı bu kadar kolay ikna edeceğini düşünmemişti. Derken suda dalgalanmalar başladı. Belki de ikna edememişti. Aceleyle ayaklanarak kaşlarını ciddiyetle oynattı. Eli kınına gitmişti ve temkinli bir duruştaydı. Dalgalar büyümeden duruldu ve Dizekihalı Prens Nesraka dehşet dolu yüzüyle ortaya çıktı; yanında yaralı babası Okhinas vardı.

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now