Gerçeklik -Çetin-

616 100 75
                                    

Çetin

O artık Finrol'da

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


O artık Finrol'da...

Kızımız artık evinde....

Her bir cümle hatta kelime Çetin'in sarsak zihnine çekiş misali darbe indirdi. Boynu yana bükülürken parlak bir ışık görmüş gibi gözlerini sıkıca kapattı. Canı yanıyordu. Başı patlayacak gibiydi. Nefesi kesik bir hal alırken bulunduğu ortamdan soyutlandığını hissetti.

Etrafı şimdi yeşil bir sisle çevriliydi. Çok yoğun, diye düşündü belli belirsiz. Sisin uğursuz dokusu tenini sinsice yalıyordu; bu histen kurtulabilmek için geriye doğru sendeledi. Kaçamadı. Sis her yerdeydi. Her yer yeşildi; dünya Çetin'in irislerindeki tona hapsolmuştu sanki.

Gözlerini tekrar, sıkıca kapatıp zemine üstünkörü oturdu. Soğuk bir yerdeydi ama zemin betondan değildi, toprak da değildi; Çetin'in nerede olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu.

Sonra fısıltılar geldi; sesleri önce uzaktan duyuldu, rüzgarın boğuk iniltisi gibiydi. Her saniyeyle sesin şiddeti arttı; fısıltılar kızgın bir tondaydı artık. Anlamsız kelime yığını... Çetin'in düşünebildiği tek şey bu oldu. Fısıltılar bir sağdaydı bir solda. Bazen kızıyordu hunharca bazen de sokuluyordu Çetin'in koynuna. Sinsi veyahut şefkatli... İstekli ama öfkeden gözü dönmüş... Çetin anlayamıyordu; başı hızla iki yana dönüyordu ve sonra... Ağrı şiddetini arttırdı.

Sis her yerdeydi; fısıltılar ve can yakıcı şiddetteki ağrı da öyle. İçinde tuttuğu nefesi seslice ama titrek bir halde dışarıya üfledi. Önündeki yeşil zerreler hafifçe iki yana çekildi, çok hafif. Hatları belirsiz bir siluet gözüne çarptı; gittikçe Çetin'e yaklaşıyordu.

Yaklaştı. Yaklaştı... Ve durdu.

Çok tanıdık bir siması vardı; teni solgundu, sarı saçları cansız. Pembe renk saten geceliğinin tek askısı omzundan aşağı kaymıştı. Bu detayla birlikte Çetin'in zihninde bir şeyler kıpırdanır gibi oldu ama o his geldiği gibi hızla kayboldu. Kızın bileğinde ince bir çizgi halinde, gölgeleri andıran bir leke vardı. Sanki orada bir şey yıllarca durmuş ve kızın tenindeki diğer noktalar tozlanmıştı. Berrak bir lekeydi, göze batıyordu ve rahatsız ediciydi. "Kimsin sen?" derken buldu kendini Çetin; sesi pürüzlüydü, istemsizce boğazını temizledi.

Vücudu gittikçe soluklaşan kız sadece gülümsedi. Boşluğa bakar gibiydi yine de Çetin ürperdiğini hissetti. Kız etrafı inceledi, başını yavaşça çevirdi, bir sağa bir sola. Yüzündeki gülüş önce donuklaştı sonra da yitip gitti. Gördüğü şeyler onu memnun etmemiş gibiydi. "Bileklik işe yaramış ama henüz adım atmamış." Kız, yeşil sisi eliyle dağıtarak ahenkli adımlar ile ilerledi.

"Seni tanıyor muyum?" diye sordu bu sefer Çetin.

Kızın Çetin'e bakışları sevgi doluydu. "Bazılarının hatırlaması gerekiyor evet ama senin için en iyisi unutmak. Ben hayatının bir döneminde vardım ve bundan sonra da hep var olacağım. Ama şimdi hatırlamamalısın." Sesi melodik çınlıyordu. "Hatırlamak sadece canını acıtır."

"Peki ben neredeyim?" Çetin de ayaklanmış ve kızın tam karşısında durmuştu.

"Zihninde." Kız kollarını iki yana açtı ve gözlerini kapattı. "Zihninin en gerçekçi yerinde. Burası senin kurtuluş yerin, burada bazı şeylerin farkına varabiliyorsun."

"Peki bu sis de ne?" Çetin yutkundu; tekrar ve tekrar.

"Cevapları sen bulmalısın Çetin, ben senin zihnindeki bir imgeyim sadece." Kız boynunu ovaladı ve yüzü acıyla buruştu. "Bazen canım yanıyor, ruhum bedenimin acısını hala hissediyor."

Kızın boynundaki bir diğer ince çizgiyi o an fark etti Çetin. "Ne oldu ki?"

"Üzücü şeyler." Kızın gözleri doldu ve çenesi titredi. "Devamı gelebilecek şeyler ama durdurulmalı. İçindeki gerçek Çetin'i bul ve ona sıkıca tutun. Yoksa bu sis seni boğacak." Kız hıçkırdı ve hiçliğe karıştı.

Çetin yine tek kalmıştı. "Hey!" diye bağırdı sise doğru. Gözü yeşil zerrelerden başka hiçbir şey görmüyordu ama yine de ilerledi. Sağa ve sola, öne ve arkaya...

İkinci silüet tam da o an çıktı, tekrar sesleneceği o anda. "Çetin," dedi hülyalı bir tonda, az öncekinden farklı bir kızdı bu. Yine sarışındı ama saçı beyaza yakın bir tondaydı. Parmaklarında pek çok yüzük vardı ve Çetin'e derin bir özlemle bakıyordu. "İşte buradasın, sonunda gerçekliğini buldun."

"Kafayı yiyorum, kesinlikle kafayı yiyorum." Çetin iri açılmış gözleri eşliğinde geriledi. "Bu gerçeklik zırvası da ne?"

"Zırva değil." Çok net bir cevaptı. "Burası senin tek kurtuluş yolun, burayı kaybettiğin an kendini de kaybedeceksin." Kızın gözlerinde nefret vardı; sise karşı yoğun bir öfke duyuyordu. "Hala yanında olabilirdim ama bu ikimizin elinden de sonsuza dek alındı. Boynum... Boynum Çetin, hiç durmadan kaşınıyor. İrin akıyor ve tüm bunlar olurken ruhum acı çekiyor. Çünkü hatırlamıyorsun ama hatırlarsan bu acı sana geçecek ve eğer böyle olursa ruhun acıdan hiç arınamayacak." Kızın yanakları yaşlarla bezeliydi; Çetin'e iyice yaklaştı ve tek eliyle Çetin'in yanağına dokundu. "Seni seviyorum. Lütfen iyileş." Tam Çetin'i öpecekken vücudu yeşil zerrelere karıştı ve kız sanki hiç var olmamış gibi öylece yok oldu.

Çetin durdu, sadece durdu. Sis her yerdeydi ve Çetin'in zihninin bu yerinde bir isim hiç durmadan yankılanıyordu.

Yazarken inanılmaz hüzünlendiğim bir bölümdü çünkü her şeyi biliyorum olayların sebeplerini ve hareketlerin olaylara etkilerini. Siz de yavaştan öğrenmeye başlıyorsunuz ve düşüncelerinizi acayip merak ediyorum. Çetin ile ilgili hisleriniz neler? Hadi biraz anlatın.

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now