Bilgi Zerreleri -Ekin-

596 100 62
                                    

Ekin'in önünde devasa bir boşluk uzanıyordu; mağara yüzeyini andıran toprak duvarlar cilayla parlatılmış ve çıkıntıların arasına çeşitli boylarda raflar dizilmişti

К сожалению, это изображение не соответствует нашим правилам. Чтобы продолжить публикацию, пожалуйста, удалите изображение или загрузите другое.


Ekin'in önünde devasa bir boşluk uzanıyordu; mağara yüzeyini andıran toprak duvarlar cilayla parlatılmış ve çıkıntıların arasına çeşitli boylarda raflar dizilmişti. Rafların kimisi altı metreyi bulurken bazıları ise iki kitaba yetecek genişlikteydi. Alt alta muntazam bir şekilde sıralanan raflar da vardı zikzak çizercesine çapraz konumlandırılan da ve bu raflar Ekin'e sonsuzmuş gibi gelen boşluk boyunca devam ediyordu.

Bigi Zerreleri Kulesi'nde kat sistemi yoktu; Ekin'in giriş yaptığı yerde balkon gibi ufak bir çıkıntı vardı ve bu çıkıntının önünde halatla desteklenmiş ahşap salıncaklar salınıyordu; bu salıncaklar arka arkaya dizilerek kulenin ortasında yükselen toprak platforma ulaşıyordu. Ekin daha dikkatli baktığında köşelere konumlanmış başka çıkıntılar da gördü; sayamayacağı kadar çok olan bu minik balkonlar raflara en rahat ulaşılabilecek şekilde yerleştirilmişti. Ahşap salıncaklar da orta alandaki geniş toprak platformdan çıkıp bu çıkıntılara doğru sallanan bir köprü oluşturuyordu. Beni dehşete düşüren basamaklar, diye düşündü Ekin. Halatlara tutunup sallanan ahşaplara atlama fikri ürkütücüydü ve bu fikir Ekin'in aklına Gölge'nin düşmesine neden olmuştu.

"Bunu yapabilirsin," diye telkin etti kendine... Ama önce kulenin içini son bir kez daha bütünüyle inceledi.

Duvarlar topraktı ama ilginç bir şekilde içerisi loş değil aydınlık görünüyordu. Ekin bunu yüzeyin parlaklığına bağladı; elfler burası için her ne kullandılarsa bu, ışığı yoğun bir şekilde yansıtıyor ve alanı ferah bir görünüme kavuşturuyordu. Kitapların olduğu bu devasa alanda meşale kullanılmamıştı; cam küreler içindeki alev görünümlü ışıklar duvarlara gömülmüştü ve raflar üzerinde minik ateş böcekleri geziniyordu. Ekin kaşlarını çatarak raflara biraz daha yakından bakmaya çalıştı; ateş böceklerinin ellerinde minyatür parşömenler ve kalem vardı ve bu ışıklı böcekler kitapları dikkatle inceleyerek parşömene notlar karalıyorlardı. Bazı böcekler gözlüklü, diye düşündü Ekin şaşkınlık içinde ama gördüğü her bir detay onu mest edecek güzellikteydi.

Sonrasında bakışları kocaman boşluğun içinde yükselen toprak platforma kaydı. Platformun altında toprak parçaları süzülüyordu, üstünde ise kare şekilli cam bir bölme vardı. Bölme altı kısma ayrılmıştı ve her bir kısımda masa başında oturan elfler vardı. Kütüphane görevlileri olmalı, diye düşündü Ekin. Ne var ki bana bir kez bile dönüp bakmadılar.

Aslında kimseyle ilgilenmiyor gibi görünüyorlardı. Rafları inceleyen, asma basamaklarda sallanan veya onları kullanalarak boşluk üzerinde ilerleyen onlarca elf vardı ve cam bölme içindekiler tüm bu ziyaretçilere karşı kayıtsız kalıyorlardı. Ekin dudaklarını büküp başını yana eğdi; gördüğü üzere onların da önünde parşömenler vardı ve bu ilgisiz elfler hiç durmadan bir şeyler yazıyorlardı. Belki de görevli değiller, diye aklından geçirdi Ekin bu sefer de. Ama yazdıkları şey de ne?

Hiçbir fikri yoktu ama buranın işleyişini öğrenmek istiyorsa onlar ile konuşmak zorundaydı. "Merfos keşke burada olsaydı," mırıldandı ama sonrasında kendine kızdı. Yanında biri olmadan hareket edemiyordu; Yiğit, Gorgi, Aramir ve şimdi de Merfos ama Ekin tek başına icraatta bulunmayı öğrenmek zorundaydı. Böylece derin bir nefes aldı ve önünde salınan sarmaşık halata tutunarak ahşabı elinden geldiğince sabitledi. Yeni bir nefes aldı ve sağ ayağını tahtanın üzerine koydu; solukları hızlanırken diğer ayağı da havalanmıştı... Ve Ekin öne doğru hızla uçtu. "Vovovov... Dur... Dur dedim sana!" Çığlık atmaya başladı ve gözlerini sıkıca kapattı. Üzerine çıktığı ahşap dengesizce sallanıyordu ve Ekin sarmaşığa sıkıca tutunmuştu. Elleri acımaya başladığında salınımı da yavaşladı ve Ekin temkinle tek gözünü açtı.

Tüm elfler şimdi ona bakıyordu, bazıları yardım etmek için hareketlenmişti; cam bölmedekiler bile ayaklanmıştı. "Ben iyiyim!" diye boşluğa bağırdı ama hiç iyi hissetmiyordu. Yüzünün sarardığına emindi ve bacakları da titremeye başlamıştı.

"Sarmaşıkla iletişime geç." Hafif bir sesti bu.

Ekin başını hızla sese doğru çevirdi. Hemen yanındaki ahşapta küçük bir erkek elf sallanıyordu; kahve dağınık saçları vardı ve çiller ile beneklenmiş yüzü oldukça güleçti. "Bana mı söyledin?"

"Burada acemi gibi davranan sadece sen varsın." Çocuk gülümsemesini biraz daha genişletti. "Sarmaşıkla konuşmalı ve onu yönlendirmelisin yoksa tüm gün o ahşap üzerinde sallanmak zorunda kalacaksın."

"Peki tam olarak ne yapmam gerekiyor?" Ekin birkaç kez yutkundu ve sarmaşığa yeni bir ilgiyle baktı; sarmaşık da bunu hissetmiş gibi avcunun içinde hafifçe hareket etmişti.

"Nereye gitmek istediğini söyleyeceksin ve sarmaşığı hafifçe o tarafa doğru yönlendireceksin. O seni bir sonraki ahşaba götürecektir." Minik elf sallanmaya devam ediyordu; gözlerini birkaç kez hızlı hızlı kırpıştırdı. "Ama nazik olmalısın ve korkunu dizginlemelisin. Yoksa her bir ahşaba geçişinde senin çığlıklarını duymak zorunda kalırız." Sonra bir sır verirmiş gibi öne doğru eğildi ve sesini alçalttı. "Sarmaşıklar korkunu hisseder."

Ekin bir kez daha yutkundu. "Bilgilendirme için sağol ama ben deli gibi korkuyorum ve sanırım çığlıklarıma alışmak zorunda kalacaksınız." Sonra başını iki yana salladı ve sarmaşığa doğru başını yaklaştırdı. "Tatlı sarmaşık," diye mırıldandı ama sesi titremişti. Bitki elinin altında bir kez daha hareket etti. "Biliyorum zor bir görevin var ve şu an elli kilo taşıyorsun ama seni temin ederim ki sana zarar vermek gibi bir niyetim yok." Sarmaşık ahşap platformu hafifçe salladı. "Dur, dur..." diye çıkıştı Ekin. "Tamam..." Derin bir nefes aldı. "Sadece, cam bölmenin olduğu yere en hızlı şekilde gitmek istiyorum; beni oraya kestirme bir yoldan götürebilir misin?"

Ekin tedirgin bir şekilde sarmaşığın tepksini bekledi ama hiçbir hareketlilik olmamıştı. "Sarmaşık," diye seslendiğinde bitki ani bir salınım yaptı. Ekin'in kalbi sanki havayla dolmuştu; çığlık atmaya fırsat bulamadan ayakları ahşaptan ayrıldı ve kendini bir anda havada buldu. Sarmaşık onu fırlatmıştı. Uçtu uçtu ve tam çığlık attığı an yere çakıldı. Dizlerinin üstüne düşmüştü ve ani bir sızı hissetti. Hızla kendini yokladı; dizlerideki derisi soyulmuş ve hafifçe kanamıştı. "Kahretsin," diye mırıldandı ve boş boş salınan sarmaşığa doğru döndü. "Kestirme derken bunu kastetmemiştim," diye bağırdı. İçinden de aptal bitki, diye ekledi.

Söylenerek dizlerindeki tozu silkeledi, arkasını döndü ve burun buruna geldiği elf ile şaşkınlığın dipsiz kuyularına sürüklendi; karşısındaki elf beyaz saçı ve sakalıyla seksen yaşında bir dede gibi görünüyordu.

Görseller temsilidir

К сожалению, это изображение не соответствует нашим правилам. Чтобы продолжить публикацию, пожалуйста, удалите изображение или загрузите другое.

Görseller temsilidir

Merhaba!

Bu bölüm Bilgi Zerreleri Kulesi'ni yakından gözlemledik umarım aklımdakileri doğru bir şekilde yansıtabilmişimdir.

Peki yüzlerce yıl yaşayıp her daim genç kalan elflerimiz nasıl oldu da bu bölüm dede gibi göründü tahminlerinizi bekliyorum. ^^

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Место, где живут истории. Откройте их для себя