Beyaz Benek -Gliondel-

647 104 44
                                    

Binek atları hızlıydı; gösterişli hayvanların vücutlarını zırh gibi saran sert pulları vardı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Binek atları hızlıydı; gösterişli hayvanların vücutlarını zırh gibi saran sert pulları vardı. Kiminin yelesi uzun, kimininki kısaydı; dalgalı veyahut düz kuyrukları, hızlarının sağladığı rüzgarla kendilerinden önce şaha kalkıyordu. Toynakların baskısıyla toprak yoldan yükselen tozları Gliondel yere sabitledi. Tummo, diye mırıldanmıştı; bu benzer parçaları bir bütün haline getirme büyüsüydü. Böylece tozlar, koptukları toprağa uysalca geri dönmüştü.

Görüş alanı berraklaşınca Beif'in liderliğindeki Parterka grubunun yıkık kasabaya neredeyse ulaştıklarını gördü. Ölüm noktalarından sonra Yeşil Vadi meselesi bir süreliğine rafa kaldırılmıştı. Elf cinlerini her an sorgulayabilirlerdi ancak Suvilla'nın planları tam bir muammaydı. Kral Torga çoğunluğu Lithlealılardan oluşan maiyetini toplamış ve Parterkalılarla birlikte hasarı ilk elden gözlemlemek istemişti.

Yıkım korkunç boyutlardaydı. Gliondel bir an için yanlışlıkla Meena Harabeleri'ne gelmiş olabileceklerini düşündü. Yanık ağaç gövdeleri siyaha bürünmüş, yaprak ve dalları kül halinde toprağa saçılmıştı. Evler tam bir viraneydi; kopan çatılar, yıkılan duvarlar, tüm bunların hepsi Beyaz Benek'in ağıtından birer dizeydi sanki. Elflerin cesetleri üst üste yığılmıştı; otların üzerine süzülen kanlar kurumuş, toprak çukurlarda birikenler ise balçık kıvamını almıştı. Püfürükler bile üşüşmüştü; cesetlerden kopardıkları etlerle havada süzülüyorlardı. Küçük boynuzları onlara şeytani bir hava veriyordu. "Sanki Finrol'da değil gibiyiz."

Torga Gliondel'in yorumu sonrası tuttuğu nefesi bıraktı. Kralın yüzü solmuştu; yaşadığı onlarca yıl bir anda etkisini göstermişti sanki. "Finrol'a yakışmayacak bir görüntü çünkü bu."

Fazla yoğun, beklemiş kan kokusu karşısında Gliondel yüzünü ekşitti. "Finrol'un Beyaz Benek'i... Nedense saraydaki bir odayı hatırlattı bana."

Torga koyu yeşil renkteki atının üzerinde kıpırtısızca bekledi; kasaba sınırında atları durdurmuşlardı, Parterkalılar ilk incelemeyi yapacaktı. "Sürekli bir şey ima ediyorsun; bence lafı dolandırmadan söyleyebilirsin."

"Monus'un pis kokulu odasından bahsediyorum." Gliondel'in yüzü kasılmıştı; o odayla ilgili en ufak detayın hatırası bile midesini bulandırmaya yetiyordu. "Görkemli kraliçe ha?" Kaşları alaycı kıvrımlara büründü. "Çalıları aratmayan bir saç, her daim idrar ile yemek lekeli kıyafetler ve odaya görünmez bir yol çizen o kesif koku... Bunlar pek gözden kaçacak şeyler değil ama bil bakalım ne olmuştu?" Torga'ya bakışları tiksinti doluydu. "Kraliçe sarayın her köşesinde pislikleriyle at koşturdu. Kimse ona dokunmaya, onu eleştirmeye cesaret edemedi çünkü bunların hiçbiri kralın umrunda değildi."

"Akıl sağlığı yerinde değildi." Torga'nın sabit tutmaya çalıştığı ses tonu son sözcüğe doğru titremişti. "Onunla ilgilenmeleri için onlarca Varhalmlı görevlendirdim. Pek işe yaramamış, Monus kendisine yaklaşanlara kontrolsüz büyüler savurup durmuş." Dalgınca güldü. "Birkaçını ısırmış bile, o deliydi ve deliliğin detayları üzerine sinmişti."

"Ama sen bunların hiçbirinin farkında değildin çünkü annemin gidişinin yasını tutuyordun, öyle değil mi?" Alaycı kıvrımlar şimdi Gliondel'in yüzünün her yerindeydi. "Yazık sana." Atını ilerletirken ekledi. "Ne var ki ben onun deliliğini ilk elden öğrendim." Sonra atı koşturdu. Bunu dillendirmek bile Gliondel için çok zordu. Duyduğu öfkeyle vücudu ısındı. Kendisine öfkeliydi; acizliğine, güçsüzlüğüne ama en çok da onu incitmelerine izin verdiği için babasına öfkeliydi. Kimseye anlatmamıştı; onları sinsice izleyen Suvilla dışında yaşadığı eziyetleri kimse bilmiyordu. Çocuk ruhu her geceyle birlikte yitip giderken söz vermişti; bir daha kimsenin kendisini incitmesine izin vermeyecekti. Yumruklarını dişleriyle birlikte eş zamanlı olarak sıktı. Öfkesi haykırışlarla dışarı çıkmak istiyordu. Kesik kesik nefesler alırken gözlerini yumdu. Ekin'in ona sarılışını düşündü. Kızın gözlerindeki sevgiyi anımsadı.

Gevşedi.

Kasılan parmaklarını zorlanarak açtı. Isı öfkeyle birlikte vücudunu terk ediyordu. Bunu bir daha tekrarlayamazdı; halkının içinde kontrolünü kaybedemezdi. Yan bakışlarla çevreyi süzdü; birkaç fısıltıya sebep olmuştu. Yutkundu ve öfkeyle kabaran göğsünün sakinleşmesini bekledi. Atın sert pullarını avuç içinde hissetti; Gliondel'in de zırhı vardı, görünmez duvarlardan örülmüştü.

Atından inip en yakındaki Parterkalıya yuları uzattı; Beyaz Benek'in yıkıntılarına odaklanarak kafasını dağıtacaktı. Kasabanın kuzeydoğu kesiminde kümelenmiş hakolar vardı; su ağaçları. Sayıları o kadar fazlaydı ki kano şeklindeki yapraklarından süzülen sular küçük bir göl oluşturmuştu; muhtemelen bu ağaçlar kasabanın doğal su kaynağıydı. Ne var ki görkemli hakoların yarısından çoğu alevlerin kurbanı olmuştu. Bir zamanlar berrak olan göl, is ve kurumla lekelenmişti. Acınası bir görüntüydü.

Gölün hemen yanındaki yapının ise tek bir duvarı sağlam kalmıştı; duvar üzerindeki hayvan ve bitki figürleri bu binanın bir zamanlar D'ahar olarak kullanıldığını gösteriyordu. Diyar ruhunun anıldığı, Diyar'a adanan kutsal mekan... Bir elf D'ahar'larda ne kadar fazla vakit geçirirse ruh özü de o kadar kuvvetlenirdi. Hayvanlar ve bitkilerle zorlanmadan bağ kurar ve Diyar ona pek çok meziyet bahşederdi. Beyaz Benek için bu D'ahar süslü bir binaymış sadece, diye düşündü Gliondel. Hiçbir hayvan yardımlarına koşmamıştı çünkü ve Diyar, bitkilerini hiç düşünmeden ölümlerine yollamıştı.

Girişte bir hareketlilik görünce Gliondel'in gözü istemsizce oraya kaydı. Beif, kralın huzuruna yıpranmış kıyafetleriyle iki elf çıkartıyordu. "Kasabadan fazla uzaklaşmamışlar, onları saklanırken bulduk," dedi Beif resmi bir tonda.

"Bu kasabadan mısınız?" Torga hala atının üstündeydi; iki elfle de göz kontağı kurmaya çalışıyordu.

Kahve saçı yağlanmış, tek parça soluk renk elbise giyen dişi elf burnunu çekerek öne çıktı. Yüzünde is lekeleri vardı; kıyafetinde ise çamur parçaları. "E-evet efendim." Tek eliyle diğer kolunun dirseğini tuttu. Kuru dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra devam etti. "Bir anda ortaya çıktılar, kii'falarıyla gelmişlerdi. Pek çoğumuzun Varhalmlı olduğu düşünüldüğünde karşı koymamız imkansızdı. Çok az bir kısmımız kaçabildi. Geriye kalanlar... Öldüler... Çok fazla öldüler." Kızın dudakları hızla kurumuştu, tekrar. Gözünden akan yaşlar lekeli yanaklarında izler bırakıyordu.

"Başka kaçanlar da var dedin, onlar nerede?" Torga şimdi sadece dişi elfle göz kontağı kuruyordu.

Elf hızlı hızlı başını iki yana salladı; dudaklarını kemiriyor bir yandan da parmaklarıyla oynuyordu. "Bilmiyorum. Biz kardeşimle beraberdik. Diğer kaçanları gördüm ama nereye gittiklerini inanın bilmiyorum."

"Pekala." Torga sıkıntılı bir iç çekişin ardından Beif'i yanına çağırdı. "İkisinin en hızlı şekilde merkeze gitmelerini sağla. Temizlenip bir şeyler yesinler. Sağlık durumları da kontrol edilsin. Kendilerine geldikleri vakit onları tekrar dinlemek istiyorum."

Beif sert bir baş selamıyla uzaklaştı; Parterkalı birkaç elfi de yanına çağırmıştı. Onlar uzaklaşınca Gliondel babasına döndü. "Saklanıp bizi bekleyeceklerini düşünmüştüm. Suvilla senin savaş alanlarını yalnız bırakmadığını biliyor." Dudaklarını büktü. "Beyaz Benek yem değilse neydi? Zalim dürtülerini beslemek mi istedi sadece?"

Torga başını iki yana salladı. "Bu kasaba yem değil bir gözdağıydı. Hakimiyetim altındaki bir bölgeye nasıl kolayca sızabildiğini göstermek istedi. Şimdi yaptığı tek şey beklemek. Oturacak ve benim hamlemi bekleyecek."

"Peki neymiş senin o hamlen." Gliondel meraklanmıştı.

Torga gülümsedi. "Alınma ama son yaşananlardan sonra bunların biraz gizli kalmasını istiyorum." Kasabadan çıktıklarında atları dörtnala koşmaya başladı. "Onun dışında yetişmem gereken bir festival var; Suvilla'nın hamlemi beklediği gibi halkım da eşsiz büyümle açılış dansını başlatmamı bekliyorlar."

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now