Küreler -Rihen-

675 96 26
                                    


Natis

Rihen huzursuz gözlerle önündeki şeffaf küreleri inceledi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Rihen huzursuz gözlerle önündeki şeffaf küreleri inceledi. Küreler çok fazlaydı; döngüleri sona erdiğinde bir süre hareketsizliğe gömülüyor, döngü tekrar başladığında ise baloncuklarla doluyorlardı.

Haber veriyorlardı.

Tuz Denizi'ne hakim olan Dizekihaların her bir kaybı küreler ile rapor edilmişti. Rihen'in önceliği buydu; ilk adım kii'falar vasıtasıyla Tearin'in verdiği hasarı tespit etmekti. Aramir ve yandaşlarına güvenerek büyük aptallık etmişlerdi; Rihen bunu her daim sezinliyordu. Aramir iyi bir hamurdan yoğrulmuş olabilirdi ancak liderlik cübbesi ona biraz büyük geliyordu. Suvilla ise tehlikeliydi ve onun ağzına çaldıkları balın yeterliliği her daim şüpheliydi.

Okhinas'ı düşünerek öfke ile soludu. Suların kralı bilge, zeki ve güçlü olabilirdi ama aynı zamanda kalbi ihanet sancıları çeken bir zavallıydı. Rihen'i düşürdüğü konum bir yana şimdi Tuz Denizi'ni büyük bir kaosa sürüklemişti. Rihen, Mithari konusunda şüpheleniyordu ama denizkızının elf cini büyüsü ile çıldırması bu şüpheleri kesinleştirmişti. Sonunda ise Okhinas, Mithari için Tearin'e kafa tutacak kadar ileri gitmişti.

Tek bir kayıp...

Rihen'i öfkelendiren de buydu; tek bir kayıp olacakken onlarca Uva, Şin ve İzek denizin sularına karışmıştı. Ruhları Diyar'ı güçlendirsin, diye düşündü sayısız sefer olduğu gibi; küreler önüne geldiği andan beri sadece bunu diliyordu.

Küreleri üç gruba ayırmıştı; her bir sınıfın kaybını belli bir alana istiflemişti. Savaşçı Uvalar ile soylu İzeklerin küresi sayıca fazla olandı. Diyar'daki kara yerleşkeleri, özellikle de orman elfleri yazı için parşömenleri kullanırlardı. Deniz için bu mümkün değildi; ıslak parşömen işe yaramazdı, üstelik yazıya uygun kalemleri de yoktu. Tuz Denizi'nde küreler kağıt işlevi görürdü; Loon alfabesi ise küçük baloncuklar olarak kendini gösterirdi. Yazıda küçük ama iletişimde büyük hareketler...

Dizekihaların bireysel iletişimlerinde ise baloncuklar ağızlarından çıkardı; vücutları kıvrılır ve deniz halkı boğuk seslerini küçük eslerle şekillendirirlerdi. Oldukça basit görünebilirdi ancak Loon alfabesinin küçük ve sayıca fazla detayları zamanında Rihen'in küçüklüğünü fazlasıyla yıpratmıştı. Şimdi ise baloncukların şekillerini hiç zorlanmadan kavrıyordu. İlk çıkan kabarcıklar ölen elfin kimlik bilgisini sunuyordu. İsimleri, ne kadar yıllandıkları, hangi sınıfa mensup oldukları ve nerede yaşadıkları yavaşça suyun içinde süzülüp yok oluyordu.

Devamında fiziksel özellikleri sıralanmıştı. İzekler için şeffaf kıvrımlar ve gökkuşağını aratmayan renkli irisler ortakken Uvalar için yosun saç ve mor göz gibi özellikler şaşmaz bir şekilde sıralanmıştı. Kürelerin dillendirdiği son şey ise ölüm anları olmuştu. Uvalar cesurca savaşırken ölmüşlerdi ama soylu İzeklerin son anları Rihen'i perişan eden bir kaçış silsilesiydi.

Şinlerdeki kayıp ise sadece beş taneydi. Ayak altından çekilmeleri için işlev gören suyla bütünleşme özellikleri onları kii'falar karşısında koruyan bir kalkan görevi görmüştü. Görünmezlik kalkanı... Ve böylece Şinlerin pek çoğu, ölümün ayak altından da çekilmişlerdi. Hizmet etme görevleri aksamadan devam edebilecekti.

Rihen'in yüzünde buruk bir tebessüm belirdi; yeşilin tonlarının yoğun olduğu gözleri ise bulutluydu. Mercan Kayalık'ta bir anma töreni düzenlemeye karar vermişti; elflerin yaslı ailelerini sarayda birkaç gün ağırlayacak ve onların acılarını paylaşacaktı. Derken elinde büyükçe bir küreyle Natis belirdi. Natis Rihen'in kız kardeşi ve sağ koluydu; kraliçe hayatında en çok ona güvenirdi.

"Ben de seni çağırmak üzereydim." Rihen süzülürcesine kardeşinin yanına doğru yüzdü; Loon alfabesinin kıvrımları vücudunda doğal bir ahenk ile oluşmuştu.

Natis üç iri, gözyaşı damlası şeklinde baloncukla karşılık verdi; böylece sınıfların her birini saygıyla anmıştı. Natis'in beyaz, yeşil ve sarının kaynaştığı uzun saçı geriye doğru taranmıştı. Altın sarısı ışıltılar saçan mor gözleri saygıyla Rihen'i süzüyordu. Kirpiklerine ise kırmızı mercanlar takmıştı. "Uspanta yönetimi taziyelerini sunmak istemiş." Elindeki küreyi öne, Rihen'e doğru uzattı.

Rihen nazik hareketler ile küreyi devraldı. Bir süre sonra Uspanta yazısını belirten şekiller suya karıştı ve taziye metni ortaya çıktı. Okul müdürü Yanot tüm öğrenciler ve eğitmenler adına konuştuğunu belirtmişti. Derin bir elem ve keder duydukları, yas için eğitim dönemine bir süre ara verdikleri ve devamında, Tearin'in derhal bir karşılık görmesi gerektiğini düşündükleri metnin ana temasıydı. Bu son kısım bireysel olarak Yanot'un düşüncesi olmalıydı; fazlasıyla yıllanmış bu otoriter erkek İzek düşüncelerini mütemadiyen Rihen'e dikte ederdi.

Rihen bir süre gözlerini yumdu. "Mercan Kayalık'ta bir anma töreni düzenlenmesini istiyorum. Hazırlıklar ile lütfen sen ilgilen Natis ve Yanot'a..." Sıkıntıyla iç çekti. "Bu zor dönemde yanımızda olduğu için teşekkürlerimizi ilet ve anma törenine davet etmeyi de ihmal etme."

Natis başını hafifçe eğdi ve görevinin başına dönebilmek için beklemeksizin odadan ayrıldı. Yanot'a bir süre katlanabilirdi; sonuçta ölüm söz konusu olduğunda tüm deniz halkı birleşirdi. Ölüm bizi bir bedenden ayırırken diğer tüm bedenler ile birleştiriyor, diye düşündü Rihen. İçinde öfkeden çok hüzün vardı.

Midyeleri dizdiği rafa sakin adımlar ile ilerledi. Şekli ve rengi farklı olan deniz kabuklarını toplamayı severdi, en ilginçlerini ise bu rafta sergilerdi. Sular arasında gezinmemek adına kabukları uzaktan sevdi; gözleriyle. Büyülü midyeler onları suyla bağlantılı olan her noktaya taşırdı.

Bir kez daha ne kadar güçlü olduklarını düşündü Rihen. Orman elflerinin büyüsü Dizekihalara işlemezdi, bu yüzden yanlarında elf cinlerini taşırlardı. Gerçi bu doğal bir bağ idi; bu iki tür ister istemez birbirine çekilirdi. Sebebi ne olursa olsun bu, birlik oldukları gerçeğini değiştirmezdi. Orman elflerinin büyüsü deniz halkına karşı ne kadar işe yaramazsa elf cinlerinin sihri de bir o kadar yıkım getirirdi ancak anlaşma sağlamışlardı ve elf cinlerinin büyü yapması yasaklanmıştı, en azından deniz halkına karşı.

Ve bu yasak delinmişti. Mithari çıldırmıştı.

Rihen'in sevgili eşi Okhinas ise Suvilla'ya kafa tutmuştu. Kii'faları Tuz Denizi'ne taşıyan çürük basamaklar... Kii'faların kesikleri ve ısırmaları ölümcüldü; yaralar Faudka olmadığı sürece kapanmazdı ve bu yaratıklar Faudka olmadan ölemezdi. Ne var ki bu iksirin yapılışı için elf cini kanına da ihtiyaç vardı ve deniz halkı yüzyıllardır elf cinlerinden uzak durmuştu. Faudka yapımı Dizekihalar için imkansızdı; bu yüzden iyileşebilmek için Finrol'a sığınmışlardı.

Sıkıntı ile iç çekti. Mithari'yi çıldırtan elf cinini bulmalıydı, sorgulama için Finrol'a baskı yapacaktı ve bulunduğunda da o cinin en ağır şekilde cezalandırılmasını isteyecekti. Finrol yönetimi kadim büyüler ile efsunlanmış anlaşma hükümlerine karşı gelemezdi ve Rihen ümit ediyordu ki bu cezalandırma elf cinleri arasında infilak yaratacaktı. İsyanlar sonucu bu, birbirine bağlı iki tür karşı karşıya gelecek ve belki de kopacaktı. O zaman Rihen elf cinlerine yeni bir anlaşma öne sürebilirdi; büyülerini kullanmamalarına karşılık onların çıkarına olabilecek herhangi bir şey. Bu sayede orman elflerinin kibri saman alevi gibi sönecekti. Tuz Denizi yerleşkesi hak ettiği ihtişama böylelikle kavuşabilirdi ama öncelikle Rihen beklemeliydi.

Yaralarını henüz sarmaya başlamışlardı ve onlar iyileşene kadar, sabırla beklemeliydi.

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now