Sisli Tepeler -Efe-

432 74 116
                                    

Mağaranın ortasına yakılan ateş Meres'in becerikli ellerinde harlanmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Mağaranın ortasına yakılan ateş Meres'in becerikli ellerinde harlanmıştı. Fiziki olarak ateş yakmayı bilmiyor olsa da vücudundaki büyü muazzamdı ve çok geçmeden mağaranın karanlık içi alevin hareli ışıltısıyla aydınlanmıştı.

Kasabaya gitme işini çok kısa bir süre için, üç yabancıyı sorgulamak adına, askıya almışlardı ve Efe'nin üçlü grubunun birbirine eş çantaları mağaranın dip köşesinde üst üste sıralanmıştı. Efe kolyesiyle oynuyor ve insan olduklarını öne süren yabancıları gözlüyordu. Meres ise keskin bir hançeri eline almış ve onunla yerde bulduğu bir dalı buduyordu. Bu bir gözdağıydı; silahını göz önünde tutarak onlar için tehdit olduğunu belli ediyordu. Eylül ise ayakta durarak kendini biraz geri plana almıştı.

"Bir süredir sizi takip ediyoruz," diyerek yoğun sessizliği böldü sarı saçlı olan. Adının Ulaç olduğunu söylemişti. Yüz hatları keskindi; köşeli bir çeneye ve iri bir burna sahipti. Alnına dökülen saç telleri gür ve kıvrıktı. Bir zamanlar kuvvetinin yerinde olduğu barizdi ama bu kuvvet çoktan sarışın adamın bedenini terk etmişti. Vücudunda sayısız morluk göze çarpıyordu; göz altları çöküktü ve sağ eli belirli aralıklar ile titriyordu. Titreme, diye düşündü Efe yoğun bir dürtüyle. Çetin de titrerdi ama onun durumu ağaç elflerine bağlanıyor. Yoksa bunlar da mı korkunç bir büyünün mağduru? Sessizi oynayarak bir cevap alamayacağını biliyordu ama konuşan Meres oldu.

"Ne zamandır devam ediyor bu takip?" Esmer, dişi elf tok bir sesle konuşuyordu ve çehresi sert bir mizaca kavuşmuştu.

"Çok değil," diyerek yanıtladı bunu sarışın genç. Sesi de bitkin çıkıyordu. "Amaçsız bir kaçışın ortasındaydık ve size Finrol sınırına yakın bir yerde rastladık. Bir süre gözledik sizi, yeni bir tehlikenin kucağına düşmek istemiyorduk çünkü." Paçavraya dönen gömleğin neredeyse kopmak üzere olan bir kısmını çekiştirdi ve kumaşı gömleğin hakimiyetinden ayırdı. "Sonra konuşmalardan sizin de gizlendiğinizi ve hatta... insan olduğunuzu fark ettik."

"Beni dışarıda tutun," diyerek tek elini kaldırdı Meres ve başını yana eğerek ilgiyle açıklamanın devam etmesini bekledi.

Sarışın gencin gözleri sık sık Meres'in elindeki hançere kayıyordu. "Gerçekten zararsızız; üstelik Diyar elflerinden biriysen kaç tane insan olursak olalım hepimizin üstesinden geleceğini biliyor olmalısın."

"Elbette biliyorum." Meres hışımla gence yaklaşmıştı. "Bilmediğim şeyse sizin burada ne aradığınız ve ben... bilmediğim şeyler gündeme geldiğinde öfkemi kontrol etmekte oldukça zorlanırım."

"Zindanlardan kaçtık." Bu cılız ses ise içlerinde en ürkek görünene aitti. Yabancı grubun tek kız üyesiydi konuşan; kıvırcık kahve renk saçı, dolaşıklığını gizlemek istercesine başının arkasında atkuyruğu halinde toplanmıştı. Kız bir deri bir kemik görünüyordu.

"Herhangi bir yerleşkenin basit zindanından mı yoksa..." Meres tereddütlüydü.

Ulaç, teklifsizce konuşan kız arkadaşına bir süre öfkeyle baktıktan sonra bu gizli soruyu kendisi yanıtladı. "Pasiir'deki zindanlardan kaçtık; Boğuk Sisler Tepesi'nden."

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin