Yoğun Karanlık -Efe-

217 38 2
                                    

Günler sıkıcı ve bol çadırlı geçmişti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Günler sıkıcı ve bol çadırlı geçmişti. En azından Efe için geçen günlerin özeti buydu. İrfil damlaların yoğun bir şekilde yağdığı şu anda yola çıkmayı kesin bir tavırla reddetmişti. Karamsarlığın yan etkileri başta hafif görünebilirdi ama devamlılığı oldukça tehlikeliydi. Bu yüzden kuru gün ne zaman başlarsa o zaman yola çıkacaklardı. Böylece asi kampındaki bütün elfler çadırlarına çekilmiş ve asosyal birer kimliğe bürünmüştü.

Bu durum Efe'nin ruhunu çürütüyordu. Üstelik bir an önce yola çıkmak istiyordu. Kurtarılması gereken iki masum kişi vardı, burada bekledikleri her an onlardan özgür günler çalıyorlardı. Diğer yandan sürekli dip dibe olmanın avantajını yaşadığını da inkar edemezdi Efe. Meres'le arayı düzeltmiş gibiydi ama dişi elf her zamankinden de temkinliydi. Arada bir içtiklerinin etkisiyle rahatlasa da kısa süre içerisinde ruh hali değişiyor ve tekrar içine kapanıyordu. İrfil'den de özellikle uzak duruyor gibiydi. İrfil ise umursamaz havasını zerre eksiltmiyordu. En iyi anlaşan ikili Bertira ve Eylül gibi görünüyordu. Sürekli konuşuyorlardı, gece gündüz demeden anlatacak bir şey mutlaka buluyorlardı.

Sonunda damlaların gittikçe seyrekleştiği bir gece Meres duvarlarını yıkarak Efe'ye iyice sokulmuştu. Omuzları birbirine destek oluyordu ve Meres başını Efe'nin göğsüne yaslamıştı. "Senden etkileniyorum." demişti uzayan sessizliğin bir noktasında. "Ama bunu büyütmeyeceğiz tamam mı? Şimdi hemen başka konu açıyorsun."

Efe afallamıştı. Evet, aralarında bir etkileşim olduğu aşikardı ama yaptıkları şey imadan öteye gitmemişti hiçbir zaman. Bu olay, Meres'in az önceki söyledikleri apaçık bir itiraftı ve Efe ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Göğsü hareketlenmişti, sanki oradan karnına doğru lavlar akıyordu. "Şey ben..."

"Büyütmek yok dedim." Meres sıcaklıktan oldukça uzak bir tonda söylemişti bunu ve Efe'ye biraz daha sokulmuştu. İlginç bir elfti, tezatlıkları bünyesinde barındırıyordu.

"Çok sıkıldım. Bu çadırdan yani. Günler birbirinin aynısı ve ben değişim olmadan yaşayamam." Efe düşünmeden konuşuyordu, aklına gelen ilk şeyler dökülmüştü dudaklarından ama zihninin gerisi duyduğu tek bir kelimeyi tekrar edip duruyordu: Etkileniyorum. Etkileniyorum. Etkileniyorum.

Meres benden etkileniyor!

Meres derin bir nefes aldı. "İrfil bir konuda haklı. Damlalar belki ilk bakışta zararsız gibi geliyor ama devamlı olması ruh halini oldukça kötü etkiliyor. Katman gibi düşün. Boğuk Sisler Tepesi'ne ulaşmak için bu ormandan geçmek zorunda kişi. Ağlayan Yaprak Ormanı ruhu zayıflatıyor, her şeyin en olumsuzunu düşünüyorsun, gerginleşiyorsun ve ulaştığın yerde seni fısıltılar karşılıyor."

"Fısıltılar mı?" Merak galip gelmişti, Efe hisleri analiz ettiği dakikaları bir süreliğine geride bırakmıştı.

"Evet, elflerin cezalandırıldığı bu tepenin bir özelliği var. Suçunu, zayıflıklarını, korktuğun her şeyi, rüzgarlar sana hiç durmadan fısıldıyor. Yüzüne çarpıyor ki ormanda zayıflayan ruhu bir düşün. Bu fısıltılar karşısında delirmesi işten bile değil."

"Yani İrfil bizi uyarmasaydı ve bu asi kampına denk gelmeseydik tepeye ulaştığımız anda görevimiz başarısızlıkla sonuçlanacaktı."

"Aynen öyle." diye onayladı bunu Meres. "Geçen günlerdeki halimizi bir düşünsene, en ufak bir kıvılcımda harlanacak gibiydik. Birbirimizi terslemeye başladık. Tepeye ulaştığımızda eminim ki seni bıçaklardım." Meres oldukça ciddi görünüyordu.

Efe şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Vay be." diye fısıldadı. Bir şey içme arzusuyla dolup taşmıştı. Sevdiği kadın tarafından öldürülmesine ramak kaldığını duymak her erkeğe nasip olmazdı. "Ben de senden hoşlanıyorum." derken buldu kendini. "Birkaç gün önce saçmaladım biliyorum. Ama tuhaf bir his dürtüyor beni, sanki unuttuğum bir şey var. Bir şeyden ziyade bir kişi..." Kaşları çatılmıştı, alnında derin çizgiler belirmişti.

Meres oturduğu yerde toparlanmıştı, arka planda diğerlerinin hareketleri flu bir şekilde seziliyordu. "Nasıl yani? Bir büyüden mi şüpheleniyorsun?"

"Bilmiyorum ki." Efe omuz silkti. "Ama Ekin'in bana anlatmadığı bir şey var, bundan eminim."

"Peki sen..." Meres temkinliydi. "Gerçekten birini unuttuysan onu hatırlamak istediğine emin misin?" Sonra konuşması hızlandı. "Yani Ekin senin dostun öyle değil mi? Her şeyi anlatıp da tek bir noktayı gizlediyse bu belki de senin iyiliğini düşündüğü içindir."

"Bir şeyi gizlemenin neresi iyi ki." Efe'nin suratı düşmüştü.

"Her doğru her yerde söylenmez diye bir laf vardır. Hiç duymadın mı?" Meres kaşlarını havalandırıp indirmişti. "Neyse ne, Ekin'i gördüğün anda bunu ona sorarsın."

Efe o sırada yutkunup Meres'e iyice yaklaşmıştı. "Belki de dünyada sevdiğim biri vardı. Onu unuttum, buna emin gibiyim çünkü kalbim bana sarı saçlı birini fısıldıyor. Yine de ne var biliyor musun? Başka birini gerçekten sevdiysem bile bu yeterli bir duygu değilmiş. Senin tüm varlığınla benim kalbimi ele geçirmenin başka bir açıklaması olamaz çünkü Meres."

Dudakları birbirine gittikçe yaklaştı ve sonunda bir bütün oldular.

**

Damlaların sona erdiği o gecenin sabahında küçük kafile yola çıkmıştı. Eylül'ün kampta kalmasına karar vermişlerdi, çünkü kız fazlasıyla kırılgan bir hale gelmişti ve yol, birinin ayak bağı olamayacağı kadar tehlikeliydi. Eylül bu öneriyi büyük bir ağırbaşlılıkla kabul etmişti. Yanında Bertira kalacaktı ve Meres cini büyük bir ciddiyetle uyarmıştı: Nasıl bir tehlike sezersen sez, hiçbir şekilde yanıma sızmayacaksın. Kendini dizginle, iradeni güçlü tut.

Çünkü Cin Takip Sistemi devredeydi ve Bertira'nın kendini tutamadığı en ufak anda yerleri konseydekilere bildirilecekti.

Hepsi bir çanta hazırlamıştı kendine. Yiyeceklerin olduğu bir diğeri çantayı da Efe sırtlanmıştı, erkek kuvveti demişti herkese. Meres bu söylenene sadece burun kıvırmıştı ama gözleri gülüyordu elfin.

Kafile üç kişiydi: Efe, Meres ve İrfil. Yola çıktıklarında ise iki elfin de kaşları endişeyle çatılmıştı. "Patika ve yollardan uzak duracağız. Sık ağaçlar yolumuzu kaybetmemize sebep olabilir ama belki Efe'nin yeni dostu minik casi bize yol gösterir." İrfil gülümsemişti. Kızıl saçını sıkı bir at kuyruğu yaptığı için keskin yüz hatları kendini belli ediyordu.

"Kim bilir." diyerek omuz silkti Efe ama buna pek ihtimal vermiyordu çünkü casi uzun süre boyunca ortalıkta görünmemişti. Gün içinde olmalarına rağmen havanın tonu da daha karanlıktı sanki. Yapraklar hışırdıyordu, sinsi bir rüzgar etraflarında geziyordu. "Bir şeyden endişeleniyorsunuz değil mi?" Efe sonunda dayanamayıp sormuştu bunu.

İrfil sadece iç çekmişti ama Meres konuşmuştu. "Diyar ruhu zayıflıyor Efe, rüzgarlar kendiliğinden çıkmaz, hava durduk yere kötüleşmezdi. Evet, tehlikeli yerlerin her zaman uğursuz bir havası olmuştur ama Diyar, ruhundaki dinginlik sebebiyle daima sakindir. Şu rüzgara bak, havadaki karanlığı duyumsuyor musun peki? D'harlar boş ya da samimiyetsizce dolu. Elflerin içindeki kötülük büyüdükçe Diyar'a yoğun bir karanlık çöküyor. Bu, sonun başlangıcı Efe. Diyar ruhu yok olursa karanlıktan asla kurtulamayız."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now