41. Bölüm Cenaze

438 70 239
                                    

Herkese Merhaba :)

Bölüm Şarkısı : Sezen Aksu Tükeneceğiz

Keyifli Okumalar :)

***  

Bazı acılar sessizdir, ölüm gibi...

Neşe Ağaoğlu

***

Yaşam ve ölüm yalnızca bundan ibaretti aslında dünya. İnsan doğar, büyür ve ölürdü ancak biraz da insanın yaşarken ne biriktirdiği önemliydi ya da neler yaptığı çünkü geride ne bıraktıysa öyle anılacaktı insan. Tıpkı Saadet Hanım gibi.

Elli beş yaşında bu dünyadan gitmişti Saadet Hanım ve geride kırık kalpli bir anne bırakmıştı aynı zamanda yetim bir evlat. İnsan kaç yaşında olursa olsun annesinin ölümünü kaldıramazdı, böyle bir acının üzerinden gelemezdi kolay kolay. Bunu kabul edemez, annesinin, kendini bırakıp gittiğine inanmak istemezdi. Melih gibi. Belki şu an onun yanında değildi Nil fakat sevdiği adamın nasıl yıkıldığını biliyordu. Yüreğinde hissediyordu Melih'in yürek yangınını.

Nasıl dayanacaktı Melih buna, nasıl baş edecekti bu acıyla? Zaten... Zaten babasını on yaşında şehit vermişti şimdi birde annesi, onu bir başına bırakıp gitmişti. Bunları düşündükçe kahroluyordu Nil, göğsü sıkışıyor, nefes alamıyordu. Sevdiği adamın acıları kendinin de yüreğini dağılıyordu. Zaten sevmek bu değil miydi, sevdiğinin acısını hissetmek, paylaşmak? Karşılığı olsun veya olmasın insan sevdiği acı çekerken onun yanında olurdu, olmak isterdi  tıpkı Nil'in de yapacağı gibi.

Gidecekti genç kadın, Ankara'ya, Melih'in yanına. Ne olursa olsun böyle bir zamanda bırakamazdı sevdiği adamı tek başına. Onun yanında olmalıydı Nil, onun yanında olup elini sımsıkı tutmalıydı. Yalnız değildi Melih, kendi vardı ve onu iyileştirmek için, acısını dindirmek için elinden geleni yapacaktı.

Gözyaşları eşliğinde küçük valizini hazırlarken dudakları arasından kaçan hıçkırıklara engel olamıyordu Nil. Saadet Hanım için üzülüyordu her ne olursa olsun Melih'in, sevdiği adamın annesiydi o ve onun ölümü acıtıyordu canını. Belki de en çok yine Melih için üzülüyordu, sonuçta şimdi  yapayalnız kalmıştı sevdiği adam. Herkes mi bırakıp giderdi onu, herkes mi Melih'in canını yakardı? Önce babası şimdi annesi. Birde... Birde Hayat.

Bir ufak hıçkırık daha kaçtı Nil'in dudakları arasından. Düşündükçe kahroluyordu genç kadın, hiç hak etmediği hâlde nasıl da sevmişti Melih, Hayat'ı, nasıl da ona karşı masum bir aşk beslemişti kalbinde. O kadar çok şey yapmıştı ki Melih, Hayat için saymakla bitiremezdi Nil. Yıllar boyunca onun için çabalayıp durmuş sonra ise o, mutlu olsun diye buralardan çekip gitmişti Melih. Kızgındı, kırgındı Nil ama neye kime? Melih'in bu kadar çok Hayat'ı sevmesine mi yoksa Hayat'ın, Melih'i görmemesine mi? Bilmiyordu ancak her an içindeki öfkeye yenilebileceğinin farkındaydı.
Kimine göre saçmalıyor olabilirdi sonuçta Hayat, Umut'la yeni bir sayfa açmıştı ancak bu, Hayat'ın, Melih'i kahrettiği gerçeğini değiştirmiyordu. Belki en çok bu yüzden, Melih'i kullanıp bir tarafa attığı için öfkeliydi  Nil, en yakın arkadaşına.

Hıçkıra hıçkıra ağlarken valizin fermuarını hışımla çekti Nil. Elleri titriyor hakim olamadığı bir öfke zehirli bir sarmaşık gibi yüreğini sarıyordu. Her şeyi yakıp yıkmak, darma duman etmek istiyordu. Canı yanarken can yakmak. Bu yersiz öfkesi neden şimdi yeniden alevlenmişti bilmiyordu lâkin içindeki ok yaydan çıkmıştı ve belki bu, ihtirastan beslenen zehirli ok en yakın arkadaşının kalbine saplanacaktı. Hatta Nil, belki de bunu kendi elleriyle yapacaktı.

Kalbimdeki Yabancı ( Mazinin Gölgesi-2)Where stories live. Discover now