52. Bölüm Eve Dönüş

446 44 175
                                    

Herkese Merhaba :)

Bölüm Şarkısı: Pilli Bebek- Kızım

Keyifli Okumalar :)

***
7 Ay Sonra

İzmir

Aralık, ocak, şubat derken bir yıl daha bitmiş, soğuk kış günleri geride kalmıştı. Nisan'ın gelişiyle çiçekler açmıştı İzmir'de. Nergisler ilkbaharın ılık yağmurlarıyla can bulmuştu bile. İzmir'deki evlerin balkonlarında saksı görmemek neredeyse imkânsızdı. Ege'nin incisindeki her evin terasında mutlaka çiçekler olurdu. Tıpkı Taşkıran'ların terasında olduğu gibi.

Şehrin kalabalığından, gürültüsünden uzakta olan bu evde yaşlı kadın her gün olduğu gibi şimdi de, binbir emekle büyüttüğü çiçeklerini suluyor, onlarla uzun uzun konuşuyordu. İnsanlar değil, bu güzelim nergisler biliyordu Buse'nin yıllardır dinmeyen evlat hasretini. Kaç gün, kaç gece terasta oturup nergislerine ağlaya ağlaya keder dolu içini dökmüştü sayamazdı yaşlı kadın. Kendini bir kor gibi yakan özlemin en büyük şahidiydi çiçekleri. Kim ne derse ne söylerserse söylesin geçmemişti, geçmiyordu Ömür'ün açtığı bu büyük yara. Hiçbir şey deva olmuyordu Buse'nin derdine. Nasıl unutulurdu ki evlat? Nasıl kızını düşünmeden yaşardı ki bir anne? Gerçi kızının gidişinden sonra yaşamış mıydı, bilmiyordu yaşlı kadın.

Elli sekiz yaşındaydı artık Buse. Elleri kırışmış, kumral saçları beyazlaşmış, kısalmıştı fakat yeşil gözleri ise hâlâ ışıl ışıl parlıyordu. Kendi de yaşına rağmen kaybetmemişti güzelliğini. Belki alnında oluşan çizgiler, yüzündeki kırışıklar yavaş yavaş belli oluyordu ancak güzeldi işte hâlâ. Geçip giden senelere inat, dimdik duruşundan kaynaklıyordu belki de bu güzelliği. Bir an olsun kaybetmemişti umudu, o umuda tutunarak beklemişti evladını. Hâlâ da bekliyordu.

On yıl olmuştu. Ömür kendilerini bir sevda uğruna bırakıp gideli tam tamına on yıl olmuştu. Fakat sanki yüz yıl olmuş gibi hissediyordu Buse. Her geçen gün daha da büyüyordu yaralı yüreğindeki evlat özlemi. Neredeydi kızı, iyi miydi? Mutlu muydu yoksa keder içinde miydi? Bir hastalığı falan var mıydı? Ya da evlenmiş miydi Tarık'la? O adam iyi bakmış mıydı yavrusuna? Kendi gibi koruyup kollamış mıydı? Ya da bir başına mı bırakmıştı saçının tek bir teline bile kıyamadığı yavrusunu? Veya başka bir adam olmuş muydu kızının hayatında? Bilmiyordu, hiçbir sorunun cevabını kahretsin ki bilmiyordu. Bir anne olarak on senedir bihaberdi evladından ve bu, belki de bir ananın yaşayabileceği en ağır acıydı. Hiçbir zaman kızının hayatta olmadığını düşünmemişti Buse. Bir yerlerde iyi olduğuna inanmıştı, inanmak istemişti fakat buna inat yüreğini saran korkuyu gün geçtikçe daha şiddetli hissediyordu.

Ömür'ün evden kaçtığı gecenin sabahı kızının boş yatağındaki mektubu görünce gözyaşlarına boğulmuş, feryat etmişti. Canından can kopmuştu sanki o gün. Kızının kendini bırakıp gittiğini kabul edememiş hep bir gün geri döneceğini büyük bir umutla beklemişti. Tabii bu süreç yalnızca nafile bir bekleyişle kalmamıştı. Kendi de, kocası da, evlatları da durdurak bilmeden aramışlardı Ömür'ü. Gitmedikleri karakol, dolaşmadıkları hastane kalmamıştı ama hiçbir sonuca ulaşamamışlardı. Yurt dışı kayıtlarına bile bakmışlardı, akıllarına gelen tüm ülkelerde bile tanıdıklarının yardımıyla araştırma yapmışlardı ancak yine Ömür'ün ufacık bir izine bile rastlayamamışlardı.

Ömür'den ilk umudu kesen Elfin olmuştu. Sitemli bir şekilde "Ömür Hanım bizi istemiyor işte, eğer isteseydi bir iz mutlaka bırakırdı. Daha fazla aramak boşuna," demişti. Tabii bu sözlerinin ardından ailesinin sert bakışlarına maruz kalmıştı. Oysa en çok o özlemişti Ömür'ü, sabahları onunla kavga ederek uyanmayı, ruhsuz kardeşini süsleyip püslemeyi, Emir'le kavga ettiğinde ilk ona koşmayı, abla olmasına rağmen Ömür'ün omuzunda hüngür hüngür ağlamayı ve daha nice şeyi...

Kalbimdeki Yabancı ( Mazinin Gölgesi-2)Where stories live. Discover now