19- ILIK GECE

35.6K 1.7K 293
                                    


Instagram: t.y.mazer
Twitter: tymazerr

19- ILIK GECE

Üzerimdeki ağırlık kocaman bir kayanın altında eziliyor gibi hissetmeme neden olmuştu. Kıpırdamaya çalışsam da, ağzımdaki elin altından mırlamaya çalışmaktan öteye geçememiştim. Aksine zihnim bulanıklaştırıyor, hareketlerim mümkünmüş gibi daha da kısıtlanıyordu.

Kendime gelmek adına derin bir nefes aldım. Aldığım nefes, basit bir nefes değildi. Hayat nefesiydi.

Çünkü kokusu burnuma dolmuştu. Üzerimdeki gücün o olduğunu fark ettiğim anda, kalbim vücuduma ihanet ederek tüm enerjimi çekmiş ve deli gibi atmaya başlamıştı.

Elinin baskı kurduğu dudaklarımı oynatmaya çalıştım. Yüzünü göremiyordum, o yüzden göz teması kuramıyordum. Çeneme dolanan ince parmakları, avucunun içinde küçücük kalan suratımı öyle bir hapsetmişti ki, tek bir mimiğimi bile hareket ettirmiyordum. Nihayet güzel yüzünü bana bahşedip gözlerini gözlerime değdirdiğinde, içeriye sızan ışıkla gölgelenen, uzun kirpiklerinin altındaki donuk lacivertlere ulaştım.

Oysa donuk olmalarından nefret ediyordum. Lacivertin en tatlı tonlarını taşıyan harelerin dansını seviyordum ben. Benimle alay etmeleri bile aşkıyla kavrulan ruhuma çarpık bir zevk veriyordu. Gözlerini benden ayırmayarak üzerimdeki baskısına son verdi ve saniyelerdir tuttuğum nefesi bıraktım.

Ağzımdaki baskıyı çekmeyerek boşta kalan eliyle sessiz olmamı işaret ettiğinde kafamı sallayarak onayladım. Yüzümdeki sıcaklığı kaybolduğunda tekrar nefes almayı akıl etmiştim ancak vücudum nefes azlığıyla sızlıyor kalbim ise yıkıcı çarpışlarıyla bu durumda çok da yardımcı olmuyordu. Kuruyan damağımı zorlukla ıslatarak konuşma yetimi çağırdım. Bir yandan doğrulup nefesimi düzenlemeye çalışıyordum.

"Artık telefon kullanıyorum, arayabilirdin!" diye çıkıştığımda korkumun sesime geçmemesi için ciddi bir uğraş verdim.  Tabii ki yine ödümü koparmıştı. Ama tüm bunları özellikle yaptığını biliyordum.

Başarıyordu da, beni korkutmayı da, büyülemeyi de...

"Telefonun kapalı!" diye söylendi uyarıcı bir tonla.

Kaşlarımı çattım, telefonumun nerede olduğundan bile haberim yoktu ki benim.

İkimizde fısıltı ile konuşuyorduk. Yatağın ucunda sağ tarafımda oturuyordu. Saçları yüzüne dağılmış, alnına düşen gölgeleri kirpiklerininkiyle yarışıyordu. Üzerinde göğsünü ortaya çıkaran lacivert bir tişört altında da sıkı bacaklarını saran koyu renk bir kot vardı. Uzun bacakları yatağın kenarında eğreti duruyor ama varlığının verdiği huzurla bu sırıtış kapanıyordu.

Dışarıdan yansıyan gecenin soluk ışığı yüzünün yarısını aydınlatıyor, teninde beliren pırıltılar gözleriyle olan uyumu haykırıyordu.  Bu kadar öfkeli görünmese ve yanı başımda Sinem uyuyor olmasa bir süre daha bu şiir gibi manzaranın tadını çıkarmak isterdim ancak kadife sesindeki kibarlıktan uzak tını, kendime saklamak istediğim bu anı bozdu.

"Toparlan gidiyoruz." Varlığı yine bana tüm öfkemi unutturmuş, yelkenlerimi suya indirtmişti. Ancak son duyduklarımdan sonra mahzene gitmek istemiyordum. Sofia'nın hayaleti oradayken, lacivert her hareketiyle beni büyülerken bu durumu atlatamazdım. Gözlerimi açıp kapayarak derin bir nefes aldım.

"Hayır James... Seninle gelmek istemiyorum." diye fısıldadım. Gözlerindeki ateş alevlenmekte gecikmemişti. Bana cevap veremeden Sinem'in yatağına bakarak ekledim.

Lacivert  - Safir - AmberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin