Amber 9 | SOĞUK ATEŞ

21.4K 1.1K 299
                                    






AMBER 9
SOĞUK ATEŞ






Odama ulaştığımda midemde ne varsa çıkarmakta gecikmemiştim. Elimin tersiyle alnımı kontrol ettim ancak ateşim yoktu. Sanki tüm bedenimi hastalıklı bir his ele geçirmiş, hücrelerimin her bir noktasına acımasız bir şekilde sızmıştı. Yüzümü soğuk su ile yıkayarak olabildiğince derin nefesler almaya başladım. Ellerimle lavabonun kenarlarına tutunup, zayıf düşmüş bedenimin ayakta kalmasını sağlamaya çalıştım.

Aynadaki görüntüm solgundu. İçimde biriken bunca karışıklık ve acı yüzüme yansımış, göz çevrelerime mor halkaların hüküm sürmesine neden olmuştu. Son bir kez daha öğürerek başımı lavaboya eğdim. Saçlarımı geriye atmak için geç kalmıştım. Saç uçlarıma yapışan safralara dokunmamaya çalışarak üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldum. Tenimi tırmalayan lanet bir yanma hissi olduğuna yemin edebilirdim.

Tekrar ateşimi kontrol ettim. Belki hepsi ateştendi. Bir enfeksiyon kapmıştım ve o yüzden bu hale gelmiştim. Ancak buz gibiydim. Ilık su saçlarımın arasında kendine has bir yol çizerken, ayakta durmak için yeterince enerjim yoktu. Sırtımı duvara yasladım ve elimden gelenin en iyisini yaparak, saçlarıma sinmiş kokudan ve artıktan kurtulmaya çalıştım.

Hastalığın beni düşürdüğü bu yorgun hal tüm düşüncelerime blok çekiyor gibiydi. Üzerimi giymeden bornozumla yatağa uzandığımda, beynimin patlayabilecek kadar ısındığını düşünüyordum. Uyku bir kurtarıcı gibi etrafımı sardığında hiç direnmedim.

Uyku unuttururdu. Kısa süreli ölüm, şeffaf bir örtüydü. Ve benim kısa süren ölümlere ihtiyacım var gibi görünüyordu.
Gözlerimi ovuşturarak telefonun saatini kontrol ettim. Öğlen on ikiyi geçiyordu. Alnıma vurarak sessizce inledim. Bu kadar uyumuş olamazdım. Yataktan kalkmak için hamle yaptım.

"Kalkmak için bu kadar acele etme."
Doğrulduğum yerde donakalarak başımı sesin geldiği yöne çevirdim.
Edepsiz yüzünde hafif bir tebessümle mutfak tezgahının önüne yaslanmış, beni izliyordu.

Sıcak ses tonu karşısında hissettiğim güven duygusuna, anılarım hızla karşı çıktı ve beni yeni bir karmaşanın içine itti. Duygularımı hızlı bir örümcek ağı gibi saran kasvete yenik düşerek başımı çevirdim. Ona bakmayı reddediyordum.

"Burada ne arıyorsun?" dedim ruhsuz bir şekilde.
Bir yanım bağırıp çağırmak, beni neden kandırdığı konusunda hesap sormak istese de, oyunu onun kurallarıyla oynamaya karar vermiştim. Üç maymunu oynayarak bundan sonraki adımlarını da rahatça izleyebilirdim. Bana ihtiyacı olduğunu biliyordum. Bu görevi sorunsuz bir şekilde bitirmek için zamanında beni ifşa etmemiş olabilirdi ancak bu üzerimde oyunlar oynamayacağı garantisi vermiyordu.

Söylediğimi duymamış gibi yaparak, mutfak tezgahına döndü ve özenle hazırlanmış bir kahvaltı tepsisini eline alarak yatağımın ucuna bıraktı. Yakınıma gelmesi kokusunu hissetmem ve içime çekmeye hazır hale gelmem için yeterliydi. Başımı kaldırmayarak huzursuzca yerimde kıpırdandım ve bornozumun önünün tamamen açılmış olduğunu fark ettim. Ani bir refleksle kafamı kaldırdığımda önce uzun bacaklarını saran açık renk dar pantolonu, sonra koyu mavi tişörtü ve tişörtünün rengiyle daha açık bir tonu çağrıştıran gözleri görüş alanıma girdi. Bornozu çekiştirerek verdiğim frikiği kapatmaya çalıştım. İlla kendimi bu adama rezil edecek bir fırsat buluyordum.
Edepsiz bana doğru eğildi. Bornozun kemerini kavrayarak düzeltti. "Acele..." diye başladığı  sözünün arasında gözlerini kapayarak derin bir nefes aldı. "etmemen konusunda uyarmıştım."

"Bilerek mi yapıyorsun?" dedim kızgın bir şekilde. "Bilerek mi beni her defasında uygunsuz bir durumda yakalayıp utandırıyorsun?"

James bir adım uzaklaştı ve ince parmaklarını saçlarından geçirdi. "Beni ne kadar zorladığın hakkında hiçbir fikrin yok." Yüzündeki ifade birden kaskatı hale gelince yatakta geriye doğru ilerledim.
"Beni sınıyorsun."

Lacivert  - Safir - AmberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin