28.BÖLÜM: 《KARARLAR》

35.2K 1.4K 645
                                    

Kolumda hissettiğim uyuşmayla yüzümü buruşturup gözlerimi araladım. Odayı dolduran gün ışığı direkt olarak yüzüme çarparken diğer elimle yanımı yokladım. Elime gelen boşluk kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Hızla arkamı döndüğümde Arden'i camın önünde oturmuş sigara içerken gördüm. Bulanık bakan görüşümü netleştirebilmek için bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım ve yerimde doğruldum. Sağ bacağını pencerenin kenarına koymuş ve kendine doğru çekmişti. Başı arkaya yaslanmış bir şekilde dumanı dudaklarının arasından sızdırırken gözlerini kapattı ve dirseğini dizinin üzerine koydu.

"Ne zaman uyandın?" dedim uykulu sesimle ve elimi enseme götürdüm. Arden bana doğru döndüğünde kızarmış gözleriyle karşılaştım.

"Uyumadım," dedi ve sigarasını söndürüp aralık pencereden dışarıya attı. Üzerimdeki pikeyi itip ayaklarımı yataktan sarkıttım. Kızarık gözleri, yorgun bakışları bu dediğini destekliyordu fakat neden olduğu konusunda endişe duyuyordum.

Yavaş adımlarla yanına ilerleyip tek elimi omuzuna koydum. "Neden uyumadın?"

Başını bana çevirmeden omuzunun üzerindeki kolumu kavradı ve kendine doğru hafifce çekti beni. Tek elini beline sarıp, başını göğsüme yasladı ve öylece durdu. Sessiz kalışı beni daha da tedirginliğe sürüklemişti. Kaşlarımı hafif çatıp elimi saçlarına çıkardım.

"Arden ne oldu?"

Hiçbir şey söylemeden derin bir nefes alıp verdi. Hastamıydı yoksa? Elimi çıplak sırtına bastırıp yavaş yavaş ensesine çıkardım. Teni buz gibiydi.
Tekli koltuğun üzerindeki beyaz tişörtüne uzanacağım sırada Arden'in belimdeki eli daha da sıkılaşmış, yerimden kıpırdamamı engellemişti.
"Arden?" dedim endişeli bir ses tonuyla. Dağınık saçları boynumu gıdıklarken sıkıntıyla bir iç çektim.

"Korkutma beni, ne oldu?" dedim ve saçlarını okşamaya devam ettim. Aralık pencereden içeriye sızan soğuk rüzgar saçlarımı havalandırdığında içim titremişti.

"Korkma bir şey yok, uyku tutmadı sadece," dedi, parmağıyla sırtımda daireler çizerken.

"Rahatsız mı ettim yoksa? Bazen dağınık yatabiliyorum," dedim çekingen bir tonlamayla.

Başını ağır ağır kaldırdı. Gülümseyip çeneme küçük bir öpücük kondurdu. Ardından belimdeki elinin baskısını arttırıp beni kendine daha fazla çekti ve sol dizine oturmamı sağladı.

"Hayır, kedi gibiydin," diye fısıldayıp önüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Teninin soğukluğu bedenimde belli belirsiz bir sızı yaratırken kendimi ona daha fazla yasladım. Bu sefer üşümeyi değil, beraber üşümeyi istiyor, vücudunda yayılan her bir buz kütlesinden haberdar olabilmeyi amaçlıyordum. Fakat soğuk olan o değildi, düşünceleriydi, bakışlarıydı.

Sıkıntılı bir soluk verip yüzünü incelemeye devam ettim. Kafasını neye takmıştı bu kadar. Onu sabahın bu saatine kadar uyutmayan şey ne olabilirdi?

"Uykusuzluktan ölüyorsun," diye mırıldandım. "Canını sıkan şey ne?"

Bakışlarını kaçırıp ayaklanacağı sırada göğsünden itip tekrardan oturmasını sağladım. Arden kaşlarını hafif çatıp bakışlarını kaçırdı.

"Endişe duyacağın bir şey yok Ecmel."

"Ama duyuyorum," dedim bastırarak.

Bir süre gözlerime donuk bir şekilde baktıktan sonra dudaklarının arasından kısa bir iç çekiş gerçekleştirdi. Belli etmemeye çalışada aldığı nefesten bile anlıyordum beyninde verdiği savaşı. Yorgun bakışından bile hissediyordum içindeki karamsarlığı. Nedeni olmak bu dünyada isteyebileceğim en son şeydi.. Ortak olmak istiyordum, ne olursa olsun , ne düşünürse düşünsün her şeyinden haberdar olabilmek istiyordum. Tek başına çeksin istemiyordum zihnindeki karmaşayı.

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now