60.BÖLÜM 《BEZ BEBEK》

14.1K 679 444
                                    


Elimdeki kokteyli ellinci kez masaya koyup geri alırken karşımda değişik dans figürleri sergileyen Emre'ye ve buna ne kadar şaşırsam da, etkilenmiş gibi görünen Sıla'ya hayretle baktım. 

''Gitsek mi artık?'' dedim, yanaklarımı sıkkınca şişirerek. Emre kaşları çatık bir şekilde kulağını resmen ağzıma yaklaştırdı. 

''Neee?'' dedi, müziğin sesini bastırmaya çalışarak. Gözlerimi devirip yok bir şey dercesine elimi salladım ve kollarımı masaya yaslayarak etrafı izlemeye devam ettim. Kalabalıklardan nefret ediyordum. Benim için eğlence anlayışı sahilde oturup bir şeyler yiyip içmekle sınırlıydı. Ya da ne bileyim oturup sohbet etmekti hoşuma giden. Fazla mı geriydim bazen çözemiyordum. Bu bana rahatsızlık vermiyordu ama. İçimden gelen buydu ve hep de böyle kalmasını istiyordum.

 Sıkkın bir tavırla etrafımı izlerken Emre'nin göz devirtici danslarını görmezden gelerek başımı üst kata çevirdim. Kalabalık ve fazla ses midemi bulandırmıştı neredeyse. Çatık bir kaşla insanları incelerken üst kattaki bir adamın direkt olarak bizim masaya odaklandığını fark ettim. Hatta direkt olarak benim üzerimdeydi bakışları. Denk gelme şüphesiyle bakışlarımı kaçırdım ve tekrardan önüme döndüm. Fakat merak duyguma tekrardan yenik düşerek başımı tekrardan kaldırdığımda adamın aynı şekilde bana baktığını gördüm. Tanımıyordum. Böyle rahat bir ortam için fazla resmi giyinmişti ve bakışları da hiç dostane değildi.

Sıla'ya baktığımda kendini alkole fazla kaptırdığını gördüm. Sarhoş olduğuna çok emindim yoksa ona hiçbir kuvvet Emre'yle dans ettiremezdi. Huzursuzlukla etrafımı taradım. Aynı yöne tekrardan bakma cesaretini toplayamıyordum çünkü aksi bir durumda Emre ve Sıla'ya da sahip çıkmam gerekecekti.

 Başımı ellerimin arasına aldım. Anlık bir cesaretle başımı kaldırdım. Aynı kişi. Fakat yanında  iki adam daha. Bana gülümsedi. Başıyla selam verdi.

''Siktir ya,'' dedim, başımı eğerek. Sakin olmaya çalışarak elimi masanın üzerindeki çantama doğru uzattım. Çantanın ipinden tutup kendime doğru çekerken bakışlarım aynı anda Emre ve Sıla'daydı.

Çantadan telefonumu çıkardım. Kime yazacaktım ki? Savaş'a asla yazamazdım. İlker? Direkt olarak ismine basıp mesaj kısmına girdim. Aynı anda göz ucuyla yukarıya baktığımda adamı göremedim. Telaşlı bir tavırla etrafımı süzdüm. Yoktu. Telefonu hızla çantaya geri attım ve ne yaptığımı bilemeyerek Sıla ve Emre'nin kolundan kavrayıp kalabalığın arasına karıştım.

''N'oluyorr?'' dedi Sıla, irkilerek. Emre de aynı şekilde merakla bana bakıyordu.

''Sormayın,'' diye bağırdım, yürümeye devam ederek. ''Sadece beni dinleyin yeter.''

''Ecmel?'' diye bağırdı Sıla, adımlarıma ayak uydurmaya çalışarak. ''Ayakkabım!''

Çıkış kapısına nihayet ulaştığımızda kapının suratıma kapılması da aynı anda olmuştu. Kapıyı kapatan görevliye anlamsız gözlerle baktım. 

''Açsana kardeşim kapıyı!'' dedim, aynı anda arkamı kontrol ederek. Hiçbir şey söylemedi. Hatta benimle göz temasına dahi girmedi. Neler döndüğünü anlayamıyordum. Sıla ve Emre'yi bu sefer diğer yöne doğru çekiştirdim. Sağ tarafta tuvaletler duruyordu, tam karşısında da bir sürü yan yana kapılar vardı.

''Ecmel ne olduğunu söyleyecek misin?'' dedi Emre, kelimeleri zar zor toparlayarak.

''Parti isteğiniz bir tarafımızda patladı sorun yok,'' dedim, stresle. ''Yürü!''

Hep birlikte tuvaletlerden birine girip kapıyı arkamızdan kapattığımızda müziğin sesi de biraz olsun hafiflemiş, rahat bir nefes almamı sağlamıştı. Nefes nefese bir halde ellerimi dizlerime koydum ve birkaç saniye kadar soluklandım. Başım öne eğik bir şekilde dururken Sıla'nın tek ayakkabısının olmadığını fark ettim. İçinde olduğumuz durum umarım külkedisi masalı kadar masumane biterdi fakat içime doğan his tam tersi bir şekilde, doğum günümün ölüm günüm olarak tarihleneceğini söylüyordu. 

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now