58. BÖLÜM:《GEÇMİŞ》

20.3K 873 581
                                    

Avuçlarımın arasında sıkıca tuttuğum kadehi sağa sola hafifce sallarken aynı anda Savaş'a dik dik bakıyordum. O da tam karşımda durmuş bana bakıyordu. Sahil kenarında bir restorandaydık. Hiçbir şey olmamış gibi o otelden çıkmıştık ve yine hiçbir şey olmamışcasına karşı karşıya oturmuş yemek yiyorduk. Daha doğrusu Savaş yiyordu, ben de öldürücü bakışlarımı onun üzerinde istikrarlı bir şekilde sürdürüyordum. Elimdeki kadehi tek dikişte bitirdim ve masadaki şaraptan bir tane daha doldurdum.

''Ağırdan al,'' dedi, kolunu yanındaki sandalyenin başlığına yaslayarak.

Otelden çıktığımızdan beri ağzımı bıçak açmamıştı. Oradan nasıl çıktığımızı da hatırlamıyordum zaten. Hafızamda sadece Arden'in yükselen sesi, Vedat'ın öfkeli ve intikam arzusuyla bakan tehlikeli bakışları vardı. Arden'in güvenlikler tarafından zorlukla dışarıya çıkarılması, ayakta bir tane masa bırakmaması büyük bir kaosa sebep olmuştu. Savaş ise buna inat olarak elimden tutup oradan bir hışımla çıkarmıştı bizi. Arabaya binene kadar geçen o zaman diliminde başımda başlayan ağrı hala varlığını sürdürüyordu.

''Sen bu hakkı nereden görüyorsun kendi kendinde?'' diye sordum, gözlerimi kısarak. Savaş kaşlarını hafif çatıp başını sahile çevirdi.

''Cümle yetimizi de kaybettiğimize göre kalksak iyi olacak,'' dedi, dilinin ucunda. Sesli bir soluk verip alnımı sıvazladım.

''Yaa sen,'' dedim, fısıltıyla. Savaş elini kaldırıp garsona işaret verdi ve tekrardan bana döndü. Bunu yapmış olması fazlaydı. Evet belki ben de bir şeyleri inat uğruna yapıyor olabilirdim fakat bu hiç hesapta yoktu. Kendimi nedensizce küçük düşmüş, basit biri gibi hissediyordum. Bazı şeyler kafamda kaba taslak duruyordu ve Savaş bunları ciddiyete dökmüştü. Bunu yaparken de sanki tüm dizginleri eline almıştı. Benim hayatımı yönlendirmesine izin veremezdim.

''Bu bir hataydı Savaş,'' dedim, başımı iki yana ağır ağır sallayarak. ''Bunu yapmamalıydın.''

Sırtını sandalyeden ayırıp ayağa kalktığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Çaprazımda duran sandalyeye geçtiğinde kaşlarım çatıldı. İlk önce elimdeki kadehi aldı ve benden olabildiğince uzağa koydu. Daha sonra beklemediğim bir şekilde sandalyemin altından kavrayıp beni yakınına çekti. Dizlerim dizlerine çarptığında dudaklarımın arasından kısa bir iç çektim. Bakışlarımı etrafa çevirdim.

Sakin bir yerdeydik. Sarı ışıklandırmalar gözlerimi sürekli kırpıştırmama sebep olurken tekrardan Savaş'a baktım. Yüzüme olan yakınlığı beni gerse de korkusuzca geriye çekilmedim. Kravatını yaklaştık 1 saat önce çıkarmış, yakasını her zamanki düşkün olduğu o rahatlığına teslim etmişti. İçtiğim birkaç kadehin etkisi onu garip bir şekilde incelememe sebep oldu.

Sakallarının arasında gittikce kaybolan o bıçak yarasına baktım. ''Seninle anlaşmak da hataydı belki,'' dedim, gözlerine bakmadan yüzünü inceleyerek. Kelimeleri hafiften yuvarlamaya başlamış, zihnimi de bulanıklığa itmiştim.

''Ben hata yapmaya meyilli bir adamım,'' dedi, sıcak nefesini yüzüme dağıtarak. ''Fakat durdurulamaz değilim.''

Kaşlarım dediği şeyin karmaşıklığıyla daha da çatılırken gözlerinin içine baktım. O da tam olarak, rahatsız edici bir odaklanmayla gözlerimin içine bakıyordu. Uyluklarımı birbirine bastırıp sırtımı dikleştirdim. ''Sana izin veren ben miyim?'' diye sordum, hayret dolu bir ifadeyle. ''Bunu mu söylemeye çalışıyorsun?

Bakışları dudaklarıma kaydığında yutkundum. Yüzüne minik bir gülümseme yerleşti. Bu gülümseme ne alay doluydu, ne de samimiydi. Tehlikeli bir denemeye meydan hazırlarcasına elini çeneme yasladığında hızla elini kavrayıp onu kendimden uzaklaştırdım. Sarı ışığın etkisiyle daha da açık duran kahverengi gözlerine öfkeyle baktım. Gülümsemesi daha da büyüdü. Elini kavrayan elime baktı ve bana gösterircesine kaşlarını hafif bir imayla kaldırdı.

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now