54.BÖLÜM:《KABULLENİŞ》

19.8K 870 281
                                    

Bugün benim doğum günüm. Hem sarhoşum hem yastayıım 😇

10.08 🌼

Biliyorum çok geciktim. Ama inanın geçerli sebeplerim vardı. Kızmakta çok haklısınız hiçbir şey diyemem. Ama şeyy çook da şeyapmasanız olur mu bugün benim doğum günümdee ehhehe.... love u❤

Hayatımı çepeçevre sarmış histerik duygularla başa çıkma dersinden bugün itibariyle kalmıştım. Elimdeki kalemim de, kadere teslim ettiğim o bembeyaz silgim de toza dumana karışıp gitmişti. Gözlerimi kapattım, faydası olmadı geri açtım. Nefes aldım, daha da boğuldum. Elime bulaşmış bir miktar kana baktığımda kafamın içinde bir kez daha yankılandı o silahın sesi. Fakat o hengame dakikalar önce son bulmuş, bildiğim ve umut ettiğim her şeyi de silip süpürmüştü. Yabancı gördüğüm adamın tam kalbinden sıkmış, an itibariyle kendime daha da yabancı kalmıştım.

''Al,'' dedi Savaş, önüme bir bardak su uzatarak. ''İç şunu kendine gel biraz.''

Tepki vermeden öylece oturmaya devam ettim. ''Polisleri kapıya yollamaları an meselesi,'' dedi Savaş, bana doğru eğilerek. Başımı ellerimin arasına aldım. Dirseklerim masada, bakışları direkt olarak mutfak penceresindeydi.

''Şikayetçi olmaz,'' dedim, fısıltıyla. Boğazımın kuruluğu daha da acı verici bir hale gelirken, önümde duran su dolu bardağa baktım. Onu bile alacak gücü kendimde hissetmiyordum.

''Konuşabilirse olmaz tabii,'' dedi Savaş, dalga geçer gibi. Bunun üzerine başımı hızla kaldırdım ve kaşlarım çatık bir halde yüzüne baktım.

''Ne diyorsun?'' dedim, halsizce.

Savaş karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. ''Ölü birinden ifade alamazlar diyorum Ecmel,'' dediğinde göz kapaklarıma baskı yapan bir yükle sarsıldım. ''Ailesi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, eminim adını vermişlerdir.''

Zihnim bulandı. Hiçbir şey demeden öylece oturdum. Ölmüş olabilme ihtimalini kafamdan olabildiğince uzağa taşırken, aynı anda bu histen nefret etmiştim.

''Ertan'ı vurma sebebin ne?'' dedim, lafı değiştirerek. Düşünmeye devam edersem aklımı kaybedecektim.

''Keyfi,'' dedi Savaş, rahat bir tavırla. Avuçlarımı birbirine kenetleyip kucağıma bıraktım ve doğrudan karşıya bakmaya devam ettim.

 Tetiği çektim, Arden sadece yüzüme bakakaldı. Daha sonrasında kapandı gözleri. Tepkisiz, sessiz ve oldukça hissiz bir çehreyle kapadı gözlerini. Titremedi bile göz kapakları. Sadece elimi sıkı sıkıya tuttu, sonra o da dindi. 

Geçen bu zaman içerisinde birçok kez rüyadan gerçeğe uyandığım, gerçek sanıp rüyaya kapıldığım anlar yaşamıştım. Nefesimin yetmediği yerlede gözlerimi açmış, elimin uzanamadığı yerde ise ruhum şaha kalkmıştı. Fakat şimdi öyle bir çizgideydim ki, ne rüya olacak kadar soyut, ne de gerçek olabilecek kadar şafiydi tüm bu yaşananlar. Yaşadığım her şey gözlerimin önünden geçti, sanki ölüme itilen benmişim gibi. Arden'in saçlarımı okşadığı an'a dönmek ve kolumdan tutup sürüklediği an'a süregelen o ara zaman benim için bir rüyadan ibaretti. Müthiş bir rüya. Ve e nihayetinde müthiş bir uyanış. 

İçimin soğuyacağı yerde daha da kor bir aleve rastgelmenin çaresizliğiyle dip dibeydim.

"Kendine gelecek misin?" diye sordu Savaş, saatler önce yaptığım şeyi  normal karşılar gibi. Gömleğimin yakasını çekiştirerek ayaklandım.

"Telefonum nerede?" diye sordum, nefes alışverişlerim sıklaşırken.

"Telefonun?" dedi, beni tekrarlayarak. Savaş'a büyük bir sabırsızlık ve öfke içerisinde baktım.

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now