44.BÖLÜM:《CÜRETKÂR》

23.3K 999 478
                                    

Beennnnn gellllldiiiiiiiğm. Bugün gereksiz bir enerjiyle doluyum :D Hatta bu enerjiyle bu bölümü yayınladıktan sonra diğer bölümü yazmaya başlayacağım..(dedi ve uyudu) -hınzır bakan emoji-

Şimdi bir kaç şey söyleyeceğim. Öncelikle bu hikayeye başladığımda 14 yaşındaydım. Ve başından beri amacım eğlenmekti, eğlendirmekti, güldürmekti. Öncelikle umarım bunu başarabilmişimdir. 

Kitap olarak çıkarmayı düşünmüyorum, hiç düşünmedim. Çünkü siz de farkındasınız çok sağlam bir kurguya sahip değil. Yazmak bana iyi  geliyor, bu yüzden de yıllardır buradan kopamadım. Yani sallayın arkadaşlar ciddiye almayın beni ahahdjIhhasufoaşjsfajhg (bu randomu silip silip yeniden attım. Aranızda benim gibi random beğenmeyen var mı? :D

Neyse tamam tamam asıl konuya geleyim. 50. Bölümde sezon yapmayı düşünüyorum. Yani birkaç ay Çıkmaz Sokak'ı durdurabilirim. Neden miii? Çünkü bir çembere girdim ve kurtulamıyoruuum. Mor Çember'e başlarken de dediğim gibi, Çıkmaz Sokak'tan sonra beni heyecanlandıran tek kurgum. Bir göz atarsanız o gözlerinizi yemekten hiç çekinmem. Yani bir süre Mor Çember'e yöneleceğim...

Çok uzatmak istemiyorum çünkü annem ters ters bakıyor. Bilgisayarı istiyor. Bugün survivor varmış ve babam çukur izlediği için kahrolmuş durumda. Daha ona tv8 canlı yayın açıcam ohoo çok işim var :D 

(Yazan ne boş yaptın aq ya) dediğinizi duyar gibiyim..EHEHE

Sizi seviyorum..Baya baya seviyorum.

Keyifli okumalar.

Çocukluk, insanın her yaşında gömülü duran ufak bir tohumdur. Kimileri su olur filiz verdirir, kimileri ise beton döküp ruhsuzluğu öğretir. Araftaydım. Hem denizdim, hem gökyüzü. Hem siyahtım hem de beyaz.

Orta yolu bulup, başımı ağrıtan bu etkenleri birbirine harmanlamam gerekiyordu. Zihnim apayrı yerlerde, birbirlerinden kilometrelerce uzakta duran her sorunuma savaş açıyordu ve bu savaşın acımasız darbelerine maruz kalıyor olmak, beni öfkelendiriyordu.
Evet, sadece öfkeden ibarettim. Acı denen hissin kıyısından bile geçmiyordum son zamanlarda.

İçime derince bir nefes çektim, son nefesimmiş gibi.

''Gel,'' dedi Arden'in sesi. Benim için açtığı koluna gülümseyerek baktım. Diğer eli direksiyonda, bakışları pür dikkat  yoldaydı. Vakit kaybetmeden kolunun altına girdim ve tek elimi beline sardım. İçimi huzura çeken kokusuyla gözlerimi yumdum.

Meryem hanımı beklemek için ne kadar ısrar etsede oradan hemen uzaklaşmak için diretmiştim. Kimseyle yüz yüze gelecek halim yoktu. Gökhan'ın durumunu öğrenmiştim. Ameliyattan çıktığını ve gayet iyi olduğunu söylemişti Arden, ve şuanda da onun yanına gidiyorduk. 

''Sana bir şeyler alayım mı?'' dedi, yumuşak bir sesle. ''Hiçbir şey yemedin sabahtan beri..''

''Yok,'' dedim, gözlerimi açmadan. ''Canım istemiyor..''

Kolunu belime daha sıkı sarıp bakışlarını kısa bir anlığına gözlerime indirdi ve tekrardan yola baktı. Bunu yaparken sıkıntılı bir iç çekmişti.

''Bana alır mısın, enişte?'' Gözlerimi açıp aynadan arkaya tahammülsüz bir bakış attım. ''Yani baya bir efor sarfettim bugün,'' diye devam etti, asla akıllanmayarak. Başımı Arden'in göğsünden çekip Emre'ye sus dercesine baktım. 

''Ecmel,'' dedi Arden, soru sorar gibi. Dudaklarımı birbirine bastırıp tekrardan yaklaştım ona. Elimi ensesine uzatıp saçlarıyla oynadım yavaşca. Başıma geleceği bildiğimden, kendimce gard alıyordum. Arden'i sakinleştirmenin yolunu  bulmuştum sanırım. Yani tam olarak emin olmak için birkaç deneme daha istiyordu ama alternatif üretecek zamanım yoktu. Saçlarıyla oynamaya devam ettim. Evet..Çattığı kaşları tekrardan normale döndü.

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now