55.BÖLÜM:《KÜL》

18.1K 748 249
                                    

Hayat, bir ileri iki geri misali yol alırdı. Uzunca bir zaman, yani çocukluğumdan bu yana bu düşünceye tutulmuştum. Ben ne kadar direnirsem direneyim, hayat bir şekilde paçalarımdan tutup beni daima geriye atmıştı. Değişen bir şey yoktu. Hala aynı bir geri çekiliş içerisindeydim fakat bu sefer inat ve inancımı ufaktan kaybetmiştim. Geriye atıldıkça olduğum yerde kalıyor, ilerisi için düelloya giremiyordum. Garipti, her şey ve herkes gibi. 

İçime çektiğim nefes genzimi yakarken önümdeki uçsuz bucaksız manzaraya baktım. Yemyeşil ormanlık, masmavi göle yansımıştı. Seviyordum burayı, bana hissettirdikleri ve hatırlattıkları dışında huzurluydu. Burası büyük kararlarıma, küçük adımlarıma ve geri dönülmez sözlerime şahitlik etmişti. İlk gelişimde olacaklardan bir haber bakıyordum bu manzaraya. Hislerim daha yeni yeni filizlenirken ve kendim için umutluyken.. İkinci kez gelişimde ise her şey daha parlak ve can alıcı görünmüştü. Yanımda Arden, gerisi pek de önemli değildi. Şimdi ise veranda da tek başıma oturmuş, olanları kafamın içerisinde tekrara almıştım. Evet Gökhan vardı, fakat yine de oldukça yalnız ve çaresiz hissediyordum.

Üç şans tanımıştı burası bana. Saflık, aşk ve hiçlik. Sanırım buraya gelişlerime verebileceğim en iyi sıfat bunlar olabilirdi. 

Tahta verandadan sarkıttığım bacaklarımı yavaşca göğsüme çektim ve başımı dizlerime yaslayıp öyle devam ettim manzarayı izlemeye. Dakikaların nasıl geçtiğini anlamazken arkamdan gelen adım sesleriyle kaşlarım hafifçe çatıldı.

''Geldim.'' Gökhan'ın sesiyle beraber olduğum yerde sırtımı dikleştirdim ve benim için uzattığı çaya gülümseyerek baktım.  ''Şeker attın mı?'' diye sorarken tepkideki çayı yavaşca aldım ve kenara koydum.

''On tane,'' deyip yanıma oturdu. Hava kararmaya başladıkça daha da güzelleşiyordu sanki ortam. Gökhan sesli bir iç çektiğinde konuya nasıl ve ne şekilde gireceği konusunda küçük bir strese girdiğini anlamıştım. Tepki vermeden elimdeki sıcak çaya diktim gözlerimi. 

''Sen toparladın mı iyice?'' diye sordum, birkaç saniye sonra. Kaşlarımla yarasını işaret ettiğimde başını hızla olumlu yönde salladı.

''Eskisinden daha iyiyim,'' dedi, hafif gülümserken. ''Kendime getirdi beni o kurşun.''

''Saçmalama,'' dedim, kaşlarımı çatarak. ''Hepimiz ne kadar korktuk haberin var mı? Sana bir şey olsaydı eğer o vicdan azabıyla nasıl yaşardım bilemiyorum.''

Gökhan bedenini şaşkın bir halde bana döndürürken, ifadesine büyük bir anlamsızlık yayılmıştı. ''O ne demek şimdi? Seninle ne ilgisi var sanki.''

''Bizim önümüze geçtin Gökhan, ne demek ne ilgisi var? O adamlar o gün beni almak için oraya gelmişlerdi. Sebebin olacaktım az daha..'' Sıkıntılı bir soluk verip elimi omuzuna koydum ve dostane bir tavırla sıvazladım. 

Gökhan gülümsedi. ''Olsun, bu sayede Arden beni affetti. Bu başka türlü gerçekleşemezdi heralde.'' 

Bakışlarımı keyifsiz bir halde gülerek  Gökhan'dan çektim. Düşüncelerimde doğruydum. Arden büyük bedeller ödeyenleri affederdi. Ve şimdi de büyük bir bedelin içerisinde kendini affettirmeye çalışıyordu. Bu yüzden deli gibi istemişti kendisini vurmamı. Zarar verince içimin soğuyacağını zannetmişti. Yanılıyordu.

''Affetti demek,'' dedim, pürüzlü sesimle. Çayımdan küçük bir yudum aldım.  

''Evet,'' dedi, şükür eder gibi. Anlamsızca başımı sallarken kafamdaki çalkantı midemi bulandırmaya başlamıştı. ''Uyandığımda başımda o ve Dilan vardı. Seni de görebilmeyi çok isterdim fakat...''

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now