53.BÖLÜM:《AN》

19.9K 961 899
                                    

Pencereden sızıp,  bedenimi titreten soğuk ayaza karşı tepkisiz bir halde üzerimdeki mavi gömleğin düğmelerini iliklemeye devam ettim. Bakışlarım aynadaki yansımamda, zihnim tamamiyle olacakların endişesi ve tedirginliği içindeydi. Yine de hissettiğim o hırsın ve isteğin önüne geçen bir korkuyla savaşmıyordum. Hislerimin olumsuz boyunduruğu altında kalmamak için can acıtıcı bir çarpışma içerisindeydim fakat bunu karşımdaki yansımama dahi belli etmiyordum. Parmak uçlarıma kadar uzanan sızı olacakların korkusunu mu, yoksa ne yapacağımı bilemez oluşumun belirsizliğinden mi kaynaklıydı? Bunun muhakamesini yapamayacak kadar çok kısa sürede örülmüştü etrafımdaki duvarlar. 

Anlık.. 

İnsanoğlunun anlık aldığı nefesler, bir şarkının anlık uyandırdığı duygu, güneşin anlık yakıcı hissi, bir kuşla anlık göz göze geliş. Her şeyin belki de en masumane, en saf ve çıkarsız saniyelerine tekabül eden bu anlık işleyişler, yaşam boyu örülen o zincirin her bir çevresine geçirdiği halkada daha çok pasa ve kire de zemin hazırlar. Hiçbir şeyin ilki kadar saf ve temiz kalamadığı gibi, insanoğlunun da gözlerini ilk açtığı kadar masum kalamadığının en yegane göstergesidir bu.

An'ın büyüsü sizi saniyelik bir huzura itebildiği gibi, aynı anda kıyamete de sürükleyebilir. Belki de içimde dolaşan bu dinmez tedirginliğin sebebi bu kıyameti yavaştan hissediyor oluşumdu ve ben kaçmak yerine bu korkunun ve tehlikenin üzerine durmaksızın koşmak istiyordum. Bir intihara gider gibi. Arabayla düz bir duvara son gaz gitmek, uçurumun dibine son adımı atmak gibi.

Başımı dikleştirip, aynanın karşısından en korkusuz çehreyle ayrılırken attığım adımla birlikte kapı da aynı anda tıklatılmıştı.

''Gel,'' dedim, derince bir nefes vererek. Çok geçmeden içeriye Savaş girdi. İkimiz de saatler önce ringten inişimizin adrenalinini en uç seviyede hissederek birbirimize bakarken, Savaş'ın bakışlarında bir artı olarak beni geren bir ifadeye rastladım.

''N'oldu?'' dedim, komidinin üzerindeki silahı almak için eğilirken. Savaş sessiz kalıp sakallarını sıvazladı. Bakışları kısa bir anlığına belime sıkıştırdığım silaha kayarken avucunu bana uzattı.

''Ver,'' dedi, kararlılıkla. ''Dışarıda vereceğim sana. Evin içerisinde olmaz.''

Kaşlarımı anlamsız bir halde çatarken etrafıma baktım.

''Kimsenin eve geldiği yok Savaş. Ve hatırlatırım, sen verdin bunu bana.''

Savaş hiçbir şey demeyip, hatta konuşmak için bile belirgin bir sabırsızlık içerisinde elini belime doğru uzattı ve gömleğimin altında kalan silahı aldı.

''Yavaş!'' dedim, ani irkilerek. Silahı arka beline sıkıştırdı, kaşları çatık bir halde.

''Hazırsan çıkalım,'' dedi, kapıyı iterek.

Savaş'a belirsiz bir kafa karışıklığıyla baktım bir süre. Duygularını ifadesine çok yaymayan biriydi fakat şuan emin olduğum tek şey, onun garip bir tedirginlik ve korku içerisinde olduğuydu. Üstelemek istemedim.

Araladığı kapıdan sert ve kararlı adımlarla odadan çıktım ve çıkışa doğru yürümeye başladım. Ben önde, Savaş arkada hızla bahçeye çıkacakken arkadan gelen Firuzan teyzenin sesiyle durduk.

''Savaş,'' dedi, yanımıza yanaşarak. Savaş'ın hal ve hareketi gözle görülür bir halde daha da gergin bir hal aldı.

''Odadan niye çıkıyorsun?'' dedi, sertçe. ''Yalnız bırakma dedim sana Firuz!''

ÇIKMAZ SOKAKحيث تعيش القصص. اكتشف الآن