34.BÖLÜM:《SINIRLAR》

31.2K 1.4K 682
                                    


Keyifli okumalar :)

Gece düşünceyi, düşünceler sonsuz karanlığı doğururken, ruhsuz bakışlarımı gökyüzüne diktim. Saat gece 3'ü gösteriyor, zihnim hiçbir ilerleme kaydetmeden akrep ve yelkovan arasında mekik dokuyordu. Ayaklarımı bir kez daha geriye çekip hamağı sallarken kollarımı göğsümde birleştirdim ve yıldızları izlemeye devam ettim.

Bu denli bir çaresizliği en son babamın cesedinin başında hissetmiştim. Çocuksu bakışlar. Gidip-kalmak ikilemi. Kalıp kaybolmak, gidip geri dönememek düşüncesi..beni delirtmişti.

Gecekondu evimizin rutubetli salonunda dizlerim yerde, boş bakışlarım babamın cansız bedeninde.. Saatlerce, ama saatlerce diyorum.

Soğuk ve sert betonun altında ezilen dizlerimin acısını hala hissederim. Yaşımın daha on beş, ruhumun kırk olduğu bir gece. Kendimi belkide babamla aynı yaşta hissettiğim tek an.

Bana hep derdi; öyle bir yaşa ki! Bir gün eline kalemi aldığında sen değil, yaşanmışlıkların oynatsın parmaklarını.

Bugün elime kalemi almaya korkuyorum.. Çünkü yazacağım tek şey, yaşantımın bana yazdıracağı tek şey gözlerimin önünden bir türlü gitmeyen soluk tenin olacak. Mürekkep akacak, sayfa taşacak. Ben belki de kırk yaş daha artacağım.

Ruhumu gömecek bir mezar yok. Bedenimin ağırlığını kaldıracak bir tabutta. Doğmak bir seçim olamazken, ölümün bencil bir günahkar olabilmesini kabullenemiyorum. Seçimlerin doğurduğu sonuçların altında her seferinde nefessiz kalmaya dayanamıyorum.

Sokaklara kaçtım, Ecmel oldum. Bunun sonucu Hazal'ı öldürmekti. Yolumu çizdim, kendime ıssız bir yaşam biçtim. Bunun sonucu ağır fedakarlıktı. Sevdim, çok sevdim.. Ve bunun sonucuyla karşılaşmaktan ödüm kopuyor.

Kollarımın arasına sıkışan, başını göğsüme yaslayan adam..' Bir tek sana güveniyorum' diyor. 'Yanıltma beni, sen de herkes gibi olma' diyor. Ben ise gözlerinin içine bakmaya devam ediyorum. Zamana bıraktım, daha da acıtacağını bilerek. Bu benim sırrım değil belki ama benim imtihanım gibi. İnsan hayatı, etrafı sarılmış bir küre parçası değil ne yazık ki. Bazen sen sıçrayacaksın başka dünyalara, bazen başkaları değecek sınırlarına. Kaybolacaksın, yeniden bulacaksın.

Sokaklara çizilmiş seksekten farkımız yok. Taşı atan çocuk bilemez sınırlarının dışına çıkabileceğini.. Sekiz numaraya attığı taşın mesafesine tek ayak ilerlerken düşmeyeceğini de bilemez. Ben de attım taşımı.. Fakat öyle bir yere denk geldi ki, ne çocuk oynayabilir ne bir yetişkin çözebilir.

Benim de suçum yok. Ben çocuk oldum mu ki, oyunun kurallarını bileceğim. Benim sokağımın taşlarına tebeşir mi bulaştı sanki?

Soğuk, inceden inceye bedenimi sarmaklarken ayaklarımı kendime çektim ve yavaşca sallanmaya devam etim. Arden'in çiçekleri gözlerimin önünde tüm güzellikleriyle duruyorlardı. Yaklaşık bir saate yakındır hamakta öylece bir ileri bir geri sallanıyordum. Uykum gelmiyor, kafamdaki karmaşadan kurtulamıyordum.

Duyduğum adım sesleri, bakışlarımı gökyüzünden çekerken dikkatle bahçe çıkışına baktım. Orhan abi elinde siyah bir şal ile bana doğru geliyordu. Bacaklarımı hamaktan indirip olduğum yerde dik oturdum. Bu saatte neden ayaktaydı ve neden yanıma geliyordu?

''İyi geceler,'' dedi elindeki şalı uzatarak. Bir kaç saniye tereddütle kalakaldığımda şalı dizlerime bıraktı ve hamağın diğer tarafına oturdu.

Ne yapacağımı bilmez bir halde durdum. Sessizliğe devam ederken dizimdeki şalı kenara ittim ve ayaklandım fakat tok sesi, olduğum yere tekrardan sabitledi.

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now