38.BÖLÜM:《AF》

23.8K 1K 314
                                    


Keyifli okumalar.

Evveliyatına bağlı kaldığın her gerçekliğin dışında başka bir mahiyet taşır insan. Zararı da ziyanı da kendinedir. Etrafına sadece küllerini savurur. Yaşadığın acı da olsa, eksiliğini koca bir boşluğa teslim edersin. Acının yokluğu bile insanda boşluk yaratır. İnsan olduğunu, yaşadığını hissetmek için bir nefese ihtiyaç duyduğun gibi, soluğuna takılıp duran bir yumruya da ihtiyaç duyarsın. Yoksa nasıl anlarsın aldığın nefesin kıymetini.

O boşluk.. Şuan da tam anlamıyla kalbimin en orta yerine açılmıştı. Gökhan'ın çaresiz bir halde gidişi aklımdan çıkmıyordu. Her adımında bir arkasına dönüp bakması, gözlerinin altında asla kurumayan o yaşı. Gideli bir saat oluyordu ve ben hala aynı yerimde, bahçenin orta yerinde duruyordum. İçeriye girmeye cesaretim yoktu.

Arden'in o yakındığım sessizliği biraz sonra ayyuka çıkacaktı.

Yavaşca yerden kalkıp pantolonumu silkeledim. Topladığım saçlarımı hızlıca çözüp tokayı bileğime geçirdim ve dudaklarımın arasından güçlü bir nefes çektim içime. 1..2..3 hadi yürü.

Ama geri geri..

''Ecel..''

Ne? Sılan'ın sesiyle başımı direkt olarak evin kapısına çevirip ona manasız bir bakış attım. Koştura koştura yanıma geldi.

''Arden,'' dedi, nefes nefese. ''Seni çağırıyor.''

Kollarımı birbirine sarıp eve doğru bir iki adım attım zorlukla.

''Ecel ne Sıla?'' dedim, bir yandan stresle dudaklarımı kemirirken.

''Ecelin çağırıyor manasında işte,'' dediğinde gözlerimi devirdim. ''Ecelin Ecmel'i. Pardon. Ecmel'in eceli...'' Sıkkınca soluyup bakışlarımı Sıla'ya diktim.

''Şaka yaptım ya,'' dedi, gülerek. ''Biraz sinirliydi de ondan.''

Her şeyden habersizce bana gülerek bakan Sıla'ya imrenerek baktım. Keşke şuan yerinde olsaydım.

''Çok mu sinirliydi?'' dedim, tırnaklarımı avucuma bastırırken.

''Yok be, her zamanki Arden işte,'' dedi gülerek. Başımı iki yana sallayıp olduğum yerde durdum. Havanın soğukluğu kazağımın kollarını ellerime hapsetmişti. Parmaklarımı arasına kıstırdığım kazağın kollarını çekmek omuzlarımı açıkta bırakırken bu sefer irkildim. Hava çok soğuktu fakat içimdeki ateşe hala bir yararı dokunmamıştı.

''Arden Gökhan'ı kovdu,'' dedim, bakışlarımı yere sabitleyerek. Sıla bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra hafif güldü, anlık refleksle.

''Nasıl yani?''

''Öğrenmiş her şeyi. Gökhan ve Dilan'ı yani...'' dediğimde elini hızla ağzına götürdü. Göz bebekleri büyürken bu yüz ifadesini yadırgamamıştım. Günlerdir etrafımdan gördüğüm tek ifade buydu zaten. Rüzgarın şiddeti git gide sertleşirken yerimde kıpırdamadan öylece durmaya devam ettim. Beni bekliyordu.

''Umarım Dilan'a çok yüklenmez,'' diye mırıldandım. ''Kız zaten stresli.''

Sıla'ın gözleri öfkeyle kısıldı.

''Neye stresli Allah aşkına! Olan Gökhan'a oldu.'' Bakışlarımı etrafa çekip Sıla'nın salisede değişen mimiklerini görmemeye çalıştım fakat şimdi daha da büyük bir şoka sebep olacaktım.

Ağzının üzerine şaşkınlıkla kapadığı elini kaldıramadan,''Dilan hamile,'' dedim. Ağır çekimde diğer elini de kaldırıp aynı şekilde ağzına götürdü. Hareket etmeden öylece saniyelerce karşımda durunca kaşlarımı hafif çattım. Hipnoz olmuş gibi sadece gözlerime bakıyordu. Belli ki çözülmesi saatler alacaktı. Asıl can sıkıcı şey ise bu açıklamayı bir kaç kişiye daha yapmak zorundaydık. Elimi omuzuna götürüp başımı hafif sağa yatırdım. Yanlışlıkla Gökhan hamile mi demiştim?

ÇIKMAZ SOKAKWhere stories live. Discover now