Bölüm 40: Terk Edilme Korkusu

624 52 5
                                    

♪ Guns N' Roses | Civil War

― ― ―

Dört Ay Sonra
Starklar'ın Evi
Malibu, Kaliforniya

Masasında oturmuş, karşısında açık olan hologram ekranlardaki raporları dikkatle okumaktaydı Ashley Stark, saat sabah beş olmak üzereydi.

Gözlerinden uyku akmasına ve beyninin ağrıdan çatlamak üzere olmasına rağmen, kahve fincanını dudaklarına götürdü ve uykusunu dağıtmak için gözlerini hızla kırpıştırdı.

Elleri, büyük klavyede gezinirken, boynunu iki yana esnetti. Kapalı olan siyah kapının açıldığını duymasıyla hologramları, savurduğu eliyle kapattı.

Denizi gören odasının balkonuna ulaşan cam kapılar, ardına kadar açık bırakılmıştı. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlarken, kapısını açan elin sahibine döndü.

Beyaz perdeler, rüzgarın etkisiyle savrulurken kendisine çatık kaşlarla bakan sarışının mavi irislerine gri gözlerini dikti. "Rea," diyen Diana'ya, başını kaldırıp yorgun gözlerle bakmaya devam ederken, söyleyeceklerini dinliyordu. "Efendim,"  dedi kısık bir sesle.

Diana Rogers, her sabah bu halde bulmaya alıştığı ilk ve tek arkadaşının bu yorgun halini görmeye gerçekten dayanamıyordu. "Yine ne yapıyorsun, sabahın bu saatinde neden ayaktasın?"

"Her gece yaptığımız şu klasik konuşma," diye geçirdi Ashley içinden. Sırtını çalışma koltuğuna yaslayıp arkadaşına döndü. "Araştırıyorum," şeklinde yanıtladı Diana'yı.

Diana ise, yumuşak ama endişeli bakışlarını genç Stark'ın gözlerine yöneltti tekrardan. Arkadaşını omzundan dürtüp, tebessüm etti. "Hadi, balkona çıkalım," diye bir teklifte bulundu. "Güneşin doğuşunu izler, bir şeyler içeriz. İçecekleri getiriyorum, kaldır kıçını."

Gülerek koltuğundan kalktı Ashley, masada duran tabletini eline alarak balkona ilerledi, on dakika sonra karşısına geçip oturan arkadaşının aralarındaki sehpaya bıraktığı şarap şişesine uzanıp, kadehine biraz doldurdu.

Aydınlanmaya başlamış olan gökyüzünü izlemek üzere yüzünü yukarı çevirirken, zihninde bir kaos hakimdi. Onu izleyip, hislerini anlamaya çalışan Diana, sonunda kafasında tasarladığı cümlelerin dudaklarından dökülmesine izin verdi. "Bırak artık peşini, Rea," dedi arkadaşına. "Sadece kendine işkence ediyorsun."

"İyiyim ben Ana," diye cevapladı karşısında oturan sarışını. Rogers'ın kızı ise ona 'benimle dalga mı geçiyorsun' der gibi bir bakış atmış ve derin bir nefes almıştı. "Evet, kesinlikle iyisin, tabii. Aramayı bırak artık, Rea, belki de doğru olan budur?"

"Değil," dedi Stark'ın kızı. "Bak, neden yapıyorum bunu, bilmiyorum. Sadece, onu bulmaya ihtiyacım var. Onunla tanışmak istemiyorum, bana yalan söyleyen biriyle tanışmak istemiyorum. Ama, eğer yaşıyorsa bunu bilmeye ihtiyacım var. Bana neden yalan söyledi, neden benden vazgeçti, bunları bilmem gerekiyor!"

"Bildiğinde daha çok canının yanmayacağına nasıl bu kadar eminsin peki?"

Elindeki kadehi kafasına dikip, masaya bıraktı Ashley. "Hiçbir şey," derken zihnini işaret etmişti. "Burada dönenler kadar canımı yakmıyor. Onları durdurabilmek için, öğrenmem gerekiyor. Bilinmezlik ruhumu kemiriyor, uyuyamıyorum. Beynimde dönen düşüncelerin haddi hesabı yok Ana."

Dört ay öncesine gitti iki genç kızın aklı, o isimsiz ve kaynağı belirsiz mesajı aldıkları güne. Ashley'in bitmek bilmeyen senaryolarının başladığı o güne. O günden sonra Ashley kafayı takmıştı gerçekleri bulmaya ve bu onu çok yıpratıyordu, kızın umurunda bile olmasa da Diana bunu görebiliyordu.

OBSIDIAN: Stark's DaughterWhere stories live. Discover now