Suç Çetesi - 39. Bölüm / "Helikopter"

38.2K 1.7K 265
                                    

Hazırladığı çantadan bir tayt çıkartıp elime tutuşturdu. “Giy şunu çabuk.” Bir ona bir de elimdekine baktım. “Nereye gidiyoruz?” bana sessiz olmamı gösteren bir işaret yaptı ve bende uslu uslu taytımı giydim. Üzerime ceketini verdi ve sırtıma okul çantasına benzeyen bir şey taktı.

“Kapıyı açar açmaz atlayacağız tamam mı? Sen daha hafifsin çantayı al.”

“Bu paraşüt mü?” diye sordum hayretim sesime yansırken.

“Aynen. Kenardaki ipi çekeceksin. Elini tutacağım. Hiçbir şey ters gitmeyecek.”

Korktum.

Çünkü genelde tüm işlerimin ters gitme gibi bir huyu vardı. Bu bizim ailede genetik. Tam oh çekecekken virajı alamayıp şarampole yuvarlanmak bizde huydur.

“Ben atlayamam.” Dedim korku dolu bir ses tonuyla. Ben kim helikopterden atlamak kim amına koyayım. Benim paraşütüm açılmaz yere düşüp ölürüm. Hatta ben bu şansla havada yanlışlıkla ipi kendime dolayıp ölürdüm.

“Ben seni iterim.” Dedi gayet normal bir sesle.

“Koray sende gördün yükseklik korkum var.” Elim ayağım titremeye başladı çünkü manyak adam ciddiydi.

“Benimde.” Dedi gülümseyerek.

Kapı açılınca rüzgarın ve yüksekliğin etkisiyle çığlık attım. Bulutlardaydık, amına koyayım. Bu kadar yukarı çıkacak ne vardı? “Sen atla ben sonra gelirim.” Dedim geriye doğru kaymaya çalışarak. Elime tutuşturduğu çantayı kendisi alıp elimi tuttu.

“Ben yanındayım, bir şey olmaz.” Dedi çaktırmadan mesafeye bakarken.

Rüzgardan sesimiz birbirine zor gidiyordu ve hemen şimdi atlamazsak yüz felci geçirecektik. Kalbim duracak gibi oldu. Çok ama çok yüksekti.

“Paraşütünü ben açınca aç tamam mı? Sana sesimi duyuramam.”

“Ya…”

Eğer ölürsek diye yüzüne baktım ama bir yandan da kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Ne var canım herkes paraşütle atlıyor. Ama o insanların peşinde tüm şehir yok da ondan! Ayaklarım titriyordu ve zaten yere bile zor basıyordum.

Koray ikimizin de paraşütünü son kez kontrol etti.

“Şimdi.” Tam atlayacakken onu tutup geri çektim. Salak ölüme atlıyordu neredeyse. “Ay dur.” Dedim elimi kalbime götürerek. Babamı görünce bile bu kadar sıkışmamıştı. Üstelik bacaklarımı hala hissetmiyordum, sanki içime hava dolmuştu.

Tam onu vazgeçirecektim ki elimden tuttuğu gibi beraber aşağı atladık.

Aman Tanrım.

Aman Tanrım.

Çenemden bacaklarıma kadar titremeye başladım. Bir keresinde adamın biri böyle paraşütle atlama yapıp bacağını kırmış. Biri ölmüş. Biri de kaybolmuş. Ben uydurmuyorum bunları. Yaşanmış şeyler. Ay kesin biz de ölürüz. Ölmek bizde baba mesleği gibi bir şey zaten.

Soğuk hava ve rüzgar olduğu gibi yüzümüze çarpıyordu. Sanırım yere çakılacaktım. Korkuyla ağlayacaktım ki birden kendime geldim.

Korkulacak bir şey yok…

Çok güzel ve özgürleştirici bir his bu. Evet evet, rüzgar yüzümü yalıyor terimini de sanırım paraşütle atlama yapan şiirsel ruhlu aksiyon sever bir herif bulmuş olmalıydı. Biraz rahatladım ama bu hala midemin içimde takla attığı gerçeğini değiştirmiyordu.

Suç ÇetesiWhere stories live. Discover now