Suç Çetesi - 34. Bölüm / "İlk gün"

43.8K 1.6K 156
                                    

Bir kurguyu çalabilirsiniz ama hayal gücünü asla

Elime tutuşturulan tepsiyle beraber sıraya girdim. Yemekhane kalabalık ve gürültülüydü ve bilin bakalım insanlar en çok kime bakıyordu?

Bana.

Masumca sıraya girmiştim, sorun çıkarmak gibi bir niyetim gerçekten yoktu, hiç hapse girmemiş olabilirdim ama salak da değildim ve başıma neler geleceğini az çok biliyordum. Rüzgar ne yöne eserse o yöne savrulacaktım, tam olarak hayalimdeki hayat değil belki ama sonuna kadar yaşayıp ne olacak görmek istiyordum, almam gereken intikamlar vardı ve değil on iki sene, elli iki sene bile geçse ben yine de Adnan’ın bu kazığını unutmayacaktım.

Hapishanedeyim, amına koyayım! Var mı bunun ötesi?

Önümde bir sürü kadın var, kadın olabilirler ama kendime yakın hissetmiyordum, Allah affetsin hepsi çok leş karılardı. Yarısı deliydi, birkaç tane arap, birkaç tane zenci vardı, çoğu Kıbrıs yerlisiydi, dört tane Rus vardı, geri kalan da benim gibi Türk’tü. Ve genel olarak Türkçe konuşuluyordu ama yabancılar içinde burası yaşanılabilirdi.

Daha fazla incelemek istiyordum ama başımı kaldıramıyordum ki yerden! Çok fazla ezik durmak istemiyor, fakat çok da dik başlı görünmek istemiyordum ve ruh halleri arasında sıkışıp kalmıştım. En son sikerim böyle işi moduma bürünüp yemekleri incelemeye başladım.

Camın arkasında kahvaltı olarak, hiçbir şey görünmüyordu elbette. Çorba vardı, ne olduğunu anlayamadığım ama kıvamı keşkeğe benzeyen ve yemeyecek olduğum bir yemek daha. Onun dışında yaklaşık bir kamyon ekmek vardı.

Ama herkese ikişer dilim veriliyordu.

Sıra bana gelince tepsimi uzattım. Yemek sisteminden şimdiden nefret etmiştim. Kadın tabağa bir yumurta koyup bana baktı. “Yeni misin kız sen?” taş çatlasa kırk sekiz yaşındaydı ve neşeli ses tonuna rağmen keserim seni bakışlarına sahipti. Yanındaki, tartıya çıksa kırk kilo etmeyecek kadar olan kıkırdadı.

“Evet.” Dedim, evet abla? Evet patron? Evet bacım? Ne diyeyim ben şimdi sana.

“Seni ıslah evi diye buraya mı getirdiler yoksa?” mutfak kadrosu kahkaha attı. “On dokuzum.” Dedim tamam cıvıtmayalım ses tonumla. Fazla dikkat çekiyoruz ablacığım, herkes bana mal gibi bakıyor zaten. Şimdi sen bana bebek muamelesi yapınca insanların işine geliyor.

“Ne bok yedin de geldin kim bilir…” diye söylendi ve kapalı kutularda olan peynir ve reçellerden koyup beni yolladı. İçecek olarak tam yağlı süt vardı. Ben kahvaltıda omlet, demli çay, krep, börek, portakal suyu gibi şeylere alışkındım ve şuan şahsıma küfür ediliyormuş gibi hissediyordum ve her şeyden kötüsü yakama yapışmış olan yalnızlık hissi HER SANİYE kendini hatırlatıyordu.

Boş bir masa ararken aniden omzum yerinden çıkacakmış gibi bir acıyla sarsıldım ve öne doğru sendelerken elimdekiler olduğu gibi yere düştü. Dikkatli olmasaydım bende düşecektim. Korkuyla arkama bakarken dudaklarım yine aralanmıştı şaşkınlıktan. Benim tepsimin düşmesiyle içerideki konuşma sesleri düştü ve gardiyan “Hanımlar!” diye uyardı.

Koyu ten rengi ve kısa siyah saçları olan kız çok affedersin der gibi ellerini kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdı. Yanağında çok büyük gamzeler vardı ve alay ettiği her halinden belliydi. Feri kaçmış gözlerine baktığımda belalı bir tip olduğunu hem anladım. Kim olduğu umurumda değildi açıkçası. Sorun çıkartmayacaktım. Asla. Asla ama asla bir kavgaya dahil olmayacaktım.

Suç ÇetesiWhere stories live. Discover now