Suç Çetesi - 30. Bölüm / "Görüşme"

55.9K 1.7K 692
                                    

Önümüzdeki hafta boyunca Adnan’a yeterince sinyal gönderdiğimizi umarak ondan haber beklemeye başladık. Adamlarını öldürüp evini yakmıştık, rus köpeğinin bu haberi ona saniyesinde ilettiğine eminim. Ellerinde hiç videomuz yok ve Adnan’ın bizim elimizde skandal yaratacak bir kaseti var. Bunu biliyor ve bize ulaşmak zorunda. Bunu biliyoruz ve sabırla hamlesini bekliyoruz.

Hiç olay olmadığı için odamdan çıkmamayı yeğliyorum. Ceren arada bir gelip beni yokluyor, arada bir diğerleri yemek getiriyor ve birkaç kez de Şule gelip benimle konuşmayı denedi. Koray’la o günden beri hiçbir iletişimimiz olmadı, onunla bu kadar yakınken aynı zamanda bir o kadar da uzak olmak garip bir histi çünkü Koray Keskinkılıç gibi insanlar sürekli yanınızda isteyeceğiniz otorite güçlerdendi. Herkesin götünü yaladığı herifle husumetim vardı ve birbirimize bakacak yüzümüz kalmamıştı.

Sigara ve omletle beslenerek gayet zinde kalmayı başarırken esrardan ve haplardan bütünüyle uzak kaldığım bir haftaydı, odada boş boş otururken hiç sıkılacak vaktim olmamıştı, kendime kurduğum bu hapishanedeki tek gardiyan saat başı gelen gözyaşlarımdı. Canımın acısıyla boğuşuyordum ve ruhum daralıyordu, oda o kadar karanlıktı ki, kapı açık olmadığı sürece günleri ayırt edemiyordum. Sadece bana verdikleri yemeğe göre günü anlıyordum ve bazen sessizlik olduğunda da banyoya gidip rutin işlerimi hallediyordum.

Tek gelişme, saçlarımın biraz daha uzamasıydı. Garip olan şey, ağzımdan içeri tek bir faydalı lokma geçmezken nasıl bu kadar sağlıklı kaldıklarıydı. Saçlarım gürdü ve sürekli uzamalarından inanılmaz nefret ediyordum, küt kesmek yaptığım en akıllıca hareketti ama kaküllerim gözüme girdiği için kesmek zorundaydım ve dibimden kahverengi saçlar çıkmaya başlamıştı. Dikkatli bakıldığı sürece renkler ayırt edilmiyordu bile ama ben görünce rahatsız oluyordum.

Ben özgür ruhlu biriydim. Ayda bir kez mutlaka depresyona girip kendimi bir yerlere kapattığım olurdu ama şimdi kuş için uçma vaktiydi, aksi takdirde kanatlarım paslanabilirdi ve ben hala yorgundum. Bu yorgunluk babamı bulana kadar devam edecekti.

Hızlı sürmeye ve rüzgarı saçlarımda hissetmeye ihtiyacım vardı. Bir motor. Başka bir erkek. Biraz zevk ve eğlence. Uçmak ve halüsinasyonlar. Benim bir gece kulübüne ihtiyacım vardı. Adnan’ın sahip olmadığı bir kulübe.

Bunca yaşananlardan sonra hala kulüpte olmak istemem şaşırtıcı kabul edilebilirdi ama burada konu bendim. Onlardan ayrı kalamazdım, itiraf etmek gerekirse bağımlıydım. Kalabalıktan güç alıyordum, ben gitmezsem delirirdim ki bir haftalık dinlenme bana fazlaydı bile. Her an Koray kapıdan içeri girip beni başka bir olaya sürükleyebilirdi ve yine ne kadar canımın yanacağı meçhuldü.

Artık canım yansın istemiyordum.

Biraz benim insanların canını yakmaya ihtiyacım vardı, her şeyden önce, on dokuzumdaydım, aslına bakılırsa zaten babamın yerini de biliyordum. İstanbul/Taksimde bir yer, adres hala tam tamına aklımda olsa da nereye çıktığını bilmiyordum. Tek ihtiyacım olan vizeydi, Koray’ da Türkiye’ye gitmek taraftarıydı ama önce şehri halletmemiz, tabiri caizse temizlememiz gerekiyordu.

Bizler anarşist değiliz fakat herkes kendi kapısının önünü temizleyip düzenini koymalıydı. İnsanlar babam yokken kim olduklarını fazlasıyla unutmuş olsa gereklerdi. Şimdilerde babamın neden beni gizli tuttuğunu daha iyi anlıyorum. Anlamadığım şey ise nasıl ulaşamadıkları. Sonuçta babamın dosyasından çocuklarına bakabilirler. Tıpkı Adnan’ın dosyasında gördüğüm gibi, peki babamın arşivinde nasıl çıkmamıştı? Babam bir şekilde gizlemeyi başarmıştı, bilen birileri elbette vardı ama mühim olan daha kötülerinin bilmemesiydi. Eğer o babamın rakibi olan uyuşturucu satıcısı Yılmaz beni bilseydi sanırım daha ilk haftadan beni öldürürdü.

Suç ÇetesiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora