Suç Çetesi - 46. Bölüm / "Sinir Krizi"

69.5K 1.7K 418
                                    

Sınav haftam. 1-2 hafta bölüm paylaşmayacağım, hepimiz biraz dinlenmiş oluruz. Bunu gelen mesajlar için paylaşıyorum. Çok fazla mesaj geldi ve çoğuna karşılık bile veremedim, teşekkür amaçlı bu bölüm size hediyem olsun. Zaten uzun ve doyurucu olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki üç bölümü zaten çok hızlı bir şekilde yayınlayacağım. Kısa bir aradan sonra yeniden beraber olmak dileğiyle, iyi kalpli bütün okurlarıma cani gönülden teşekkür ederim, iyi ki varsınız ♥ (Bundan sonra gelen yorumlar bömlüme yönelik olsa iyi olur)

Kasıklarımdaki enfes sancıya uyandım desem yeridir. Tanrım, bu ne? Canım efsane yanıyor. Dün gece ne yaptım ben kırık şişeye falan mı oturdum acaba? Oy bacaklarım… İşin kötüsü de kollarım falan da tutmuyor, ama kasıklarımın arasındaki sızı açık ara önde. Üstelik yüzüm bile hala sızlıyor.

Kalkmak için zoraki sağıma döndüğümde kasıklarımın arasındaki o his bana onu hatırlattı. Dün gece orada olduğunu.  Dün gece oraya sahip olduğunu. Sabah vakti, kalbimdeki arzu tutuştu, düşünmesi bile hala heyecan veriyordu. Bu adam benim yıllardır peşinde koştuğum adrenalindi.

Tüm yaptığım hatalar boşunaydı, Koray’ı tanısam yeterdi. Peki onu tüm bu olaylardan önce tanısam bana yine tüm şiddetini verir miydi? Sanmıyorum. Onu tam zamanında tanımıştım. Ama olan aileme olmuştu. Ben yeni heyecanlar ararken onları hiç düşünmemiştim…

Kafamın içindeki düşüncelerle boğuşurken Koray’ın evde olmadığını fark edip telaşlandım. Ama masanın üzerinde bir kahvaltı tabağı duruyordu, kendi yediklerini de lavaboya atmıştı. Birikmiş bulaşıklar giderek dikkat çekici bir hal almaya başlıyordu. Ne yani ben mi yıkayacaktım?

Sanırım.

Hemen yanımdaki bardağın dibinde bir kağıdın üzerine konulmuş iki tane hap vardı, biri ertesi gün diğeri de ağrı kesici olmalıydı. Hiç düşünmeden ikisini de ağzıma atıp suyu içtim ve çok dikkat ederek Koray’ın hazırladığı tabağa baktım. Bana iki tane yumurta haşlamıştı. Neden iki?

Dolabı açtığımda meyve suyunu ve peyniri de alıp kahvaltımı edip bana kızarttığı ekmeklere yağ ve reçel sürdüm. Çıplak kahvaltı etmenin günah olmadığını umuyordum. Giyinmeye fırsat bile bulamamıştım. Koray sobayı sonuna kadar açıp çıktığı içinde kafam rahattı.

Tam iç çamaşırlarımı giydiğim sırada kapının anahtarla açıldığını duydum. Elinde haşır huşur eden kağıtlarla salona daldı. “Sen hala giyinmedin mi?” diye sordu ayakkabılarını çıkartırken. “Hayır. Önce kahvaltı ettim.”  Dedim, kasıklarımdaki morlukları görebilecek kadar giyinmiş sayılırdım yine de.

“Dışarısı buz gibi. Giyin de dışarı çıkalım. Sana haberlerim var.”

Haber! Ne haberi? Ailemden mi?

Heyecanla “Kimden?” diye sordum. Elindeki gazeteyi kaldırdı. “İşine yarayacak bir adres buldum.”

“Yine beni karına falan götüreceksen kalsın…” dedim dalga geçer gibi. Çok kötü bir espri yapmışım gibi yüzünü buruşturdu. “Halanın adresini buldum.”

Halam!

Yoksa burada mıydı?

“Bu da ne demek? Halamın adresini mi buldun? Nerede? Tanrım! Başka, başka?” hızla elindekileri kapmaya çalışırken bana halamın yazdığı bir makaleyi verdi. “Araştırdım ve telefon numarasını buldum. Adresini de tabii.”

Suç ÇetesiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora