Suç Çetesi - 26. Bölüm / "Sarhoş"

60.1K 1.7K 395
                                    

Bugün Ceren’in dar bir kotunu giydim. Eski model, açık renkli ve eskitilmişti. Bana açık kahverengi bir kemer verdi, üzerine de askılı bir tişört giydim. Havalar serinlemeye başlamıştı. Geceler, miniyle dolaşacak kadar sıcak değildi artık. Kıştan da korkar olmuştum, bana kayıplarımı hatırlatıyordu. Soğuk, yalnız ve uzun geceler. Ama bunu yenecektim. Yalnız değildim. Artık değildim. Babam neredeyse avucumun içindeydi.

 Şimdi ailemin intikamını almak zorundaydım. O herifleri, bu işte parmağı olan en ufak kişiyi bile indirecektim. Beni bu hale getiren herkes cezasını çekmek zorundaydı.

Barlar Sokağındaki ring alanına doğru giderken eski haberleri inceliyordum. Ülkenin tek sorunuymuşum gibi hala aranıyordum. Barmen kesinlikle acısını çıkartacağa benziyordu, ama beni yakalayamazlardı. En azından uzun, kahverengi saçlı Avşar’ı. Yine de tüm bunlara rağmen suçsuz olmayı dilerdim. Öyle olsaydı şuan İstanbul’da, babamın kolları arasındaydım.

Kendi çaplarında beni arama kampanyası başlatmışlardı. Bir gün bunları yapan başka bir gün daha başka şeyler yapabilirmiş. Şehirlerinin kirlenmelerine izin vermeyeceklermiş. Beni haklayacaklarmış. Onlar önce kendi battıkları pislikten kurtulsunlar. Bu şehir çöplüktü. Lüks ve ört bas edilebilen bir çöplük.

“O Japon’a özel bir muamele çekmeyeceğim. Avşar in ve o piçi bu arabaya bindir.” Koray hemen yanımda sigara içiyordu, sinirliydi ve en ufak bir saçmalığa bile tahammül edecek hali yokmuş gibi bir tavır sergiliyordu. Ring kargaşasının önünde indim. Birkaç sokak ötede bizi bekliyor olacaklardı. Yanımda silahım vardı ve onu üzerimde gizlemeyi öğrenmiştim, herifi ya tatlı dille, ya da silahla bindirecektim.

Koray ya onu öldürecek, ya da ölümden beter edecekti.

Şuan ringde kimse yoktu, ama yine de etrafı çoktan kalabalıklaşmıştı. Kimse sahneye odaklı değildi, herkes kendi işine bakıyordu, bir dövüşe hazırlandıkları belliydi. Burada her çeşit insanı bulabilirdiniz. Toplumdan dışlanan kanunsuzların öncelikli yuvasıydı. İlk baskında değil şehir, ülkenin yarısı pislikten arınırdı. Burası, annelerin küçük kızlarına “Oraya gitme.” Diye uyarı yaptıkları yerdi. 

Eğer raconu bilmiyorsanız, buradan ölünüz bile çıkabilirdi, bir çete üyesi sizi öylesine bıçaklayabilir veya yanlış kişiye yandan bakarsanız sizi döverek öldürürlerdi. Fakat ben bunun için fazla genç ve güzeldim. Güzel. Çünkü buradaki kadınlar, insanlıktan çıkmıştı, geri kalanı ise tek toz için hemen hemen herkesin altına giren tiplerdi. Fazla tanınmıyordum, düşmanım da yoktu, o yüzden rahattım. Üstelik bir şey olursa kendimi savunabilirdim.

Üç beş gangster, ringin ötesine kaslarından bariyer yapmıştı, elimi kolumu sallayarak girip çıkamayacağımı biliyordum. Masum kızları buraya almazlardı, tehlikeli insanları da. Buraya sadece mecbursanız girerdiniz. Öyle de oldu.

“Neye baktın ufaklık?” ona ufaklığın annesi olduğunu söylemek yerine seksi bir bakış atmayı denedim. Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum.

“Japon’a Avşar Hancızade olduğumu söyleyin.” Problem çıkarmaya gelmediğimi gösteren, dostane bir bakışla baktım.

“Lan sikik!” diye bağırdı arkaya dönerek “Japon’u çağır.”

Ardından bana dönüp gülümsedi. Kolsuz, yırtık bir ceket ve bir jean giyiyordu, şapkasını tersten takmıştı, kasları protein tozu diye bağırıyordu ve yakışıklı değildi, küçük tüpe benziyordu. Yine de boynundaki altın zincir için onunla yatacak bir sürü kız olduğuna emindim. Havalıydı.

Suç ÇetesiWhere stories live. Discover now