Suç Çetesi - 35. Bölüm / "Çığlık"

39.6K 1.7K 446
                                    

“Günaydın millet.” Bacaklarımı aralayarak Koçların masasına oturduğumda herkes bana selam verdi ve bazılarıyla birer beşlik çaktım. Belgin de bugün burada oturuyordu. “Bugün görüş var.” Dedi gruptaki bir kız. Kaşları korkmanızı gerektirecek kadar kavisli, kalkık, ince ve siyah renkteydi. 

“Sanki biri seni görmeye gelecek amına koyayım.” Dedi Koç’un sağ kolu olduğunu anladığım diğer bir kadın. İçlerinde en büyük o olmalıydı, fakat Koç aralarında en genç ve en safı gibi görünmesine rağmen patron oydu. Aslında bu kadınlar grubunun yaş ortalaması en fazla yirmi yedi falan olmalıydı. Belgin en büyüğümüzdü, en durgun oydu ve en genç bendim. Belalı tipler olduğunu anlamak için dahi olmama gerek yoktu, Koç dışında kimsenin bana ölüp bittiğini söyleyemezdim ama en azından sırtım yere gelmezdi. Eğer burada on iki sene boyunca kalacaksam, bir iki sene sonra hakimiyeti elime dahi alabilirdim.

Ben Hanzade’nin çetesine girmiş insandım sonuçta.

“Bizimkiler paramı göndermiş mi diye bir bakacağım.” Belgin ayaklanınca başımı kaldırıp ona doğru baktım. Ona borçluydum, bugün paralar yatacaktı eğer vermezsem rezil olurdum, ve bunu istemiyordum. O burada güvenebileceğim tek insandı. Bu bağın bozulmasını istemiyordum.

Bu sırada melez dediğim kız yanımızdan geçerken bana keskin bakışlarını yollamayı ihmal etmemişti. “Ne bakıyorsun lan amına koyduğum?” diye hiddetlendi Koç. Bana her gün omuz atıyor ve tip tip bakıyordu, hamlesi henüz gelmemişti, ama bir şeyler yapacağından şüphem yoktu, zaten neden bana kıl kaptığını da bilmiyordum.

Ama anlamam pek uzun sürmedi.

“Adnan’ın sana selamı var, Avşar Hancızade.”

Tabii ya.

İçeride adamı olan tek Hanzade mi sandın, seni geri zekalı? Buradaki herkesin birbirini tanıdığı su götürmez bir gerçekti.

“Sende selamımı söyle.” Dedim bozuntuya vermemeye çalışarak ama yüzümdeki afallamış ifadeyi görmüştü. Bu kez yine gafil avlanmıştım.

Çünkü o an anladım ki, Adnan beni, ben içerideyken öldürecekti. Kimsenin haberi olmadan. Tıpkı Evdeki sarışın fahişe gibi. Bir gece gardiyanla anlaşıp gizlice koğuşuma girer, hazır hücre arka arkadaşım da tecritteyken, aniden gırtlağımı keserdi.

Ben ölürdüm, o ise hayatına devam ederdi.

Ben ölürdüm, herkes kaldığı yerden devam ederdi.

Benim hayatım bu kadar basit miydi? Hayır. Ben unutulmayacak işler yapmıştım, ben çok acı çekmiştim, ölemezdim. Şimdi değil. Başkasının elinden değil. Her şey hala düzene girebilecekken değil. Beni ya Koray öldürürdü, ya da kaçıp Kerem’le evlenirdim. Ailemi bulurdum belki de bu işlere devam ederdik veya uzaklara giderdik. Ama beni bu melez kaltak öldüremezdi.

“Adnan? Hangisi?” diye sordu kaşlarından ürktüğüm kız.

“Adnan Saygın.” Diye mırıldandım ellerim titreyip gözlerim kayarken. Adını anmak bile tüylerimi diken diken etmişti. “Siktir.” Diye söylendi, grupta konuşma sesleri artmıştı. Herkes onu nereden tanıdığımı merak ediyor ve yaşımın gerçekten on dokuz olup olmadığını sorguluyordu. Biri “Hancızade mi dedi o?” diye sordu.

“Sen Hancızadeler’den misin yoksa?” diye sordu alnında kocaman gangster yazısıyla“Ghost” yazan yüksek mizah anlayışına sahip olduğunu düşündüğüm esmer kız. Saçları yok denecek kadar az ve inceydi. Kemiklerini saymaksa çok zormuş gibi görünmüyordu.

Suç ÇetesiWhere stories live. Discover now