20-Kendini Bilen Korkularını Bilir

2.9K 292 109
                                    

Çoğumuzun hayatını; her defasında yüzleşmekten kaçtığı,içinde bir yerde gizlendiğini ve zamanı geldiğinde ortaya çıkacağını aslında içten içe bildiği korkular ele geçirir. Kaçtıkça kurtulacağını ya da görmezden geldikçe,yok saydıkça gerçekten de yok olup gideceğini sanan insan, günün birinde hiç olmadık bir zamanda o korkuyla burun buruna gelince, çabalarının ne kadar da boş olduğunu görür. Etrafına hatta çoğu zaman kendine korkmadığını kanıtlamak için cesaret naraları atıp dursa da, içten içe tir tir titrediğini, ölesiye korktuğunu hisseder. İnsanın korkularıyla yüzleşmesi için evvelâ kendini bilmesi şarttır bu yüzden. Tüm korkularını, ne olduğunu, kim olduğunu, ne hissettiğini... Kendini bilen korkularını da bilir. Ansızın gâfil avlanmamak,tüm dünyanızın bir anda alt üst olmaması için başkalarından çok insan kendiyle meşgul olmalıdır. Kısacası kendini bilmek bu hayatta insanın en temel ihtiyacıdır.

Resul odasının balkonunda kış soğuğu iyiden iyiye kendini hissettirirken, kıvırcık çocuğun sürekli deşip durduğu korkularıyla savaşıyordu. Kabullenemediği, kabul etmemek için yıllardır kaçtığı ne varsa son günlerde ruhunu sarmış sıkıştırmış gibi hissediyordu. Korkuyor muydu? Ölesiye... Öfkeli miydi?... Her şeyi yakıp yıkacak kadar... Hayata, insanlara en çok da ablasına... Nefret ediyordu ondan. Hayatını,en ihtiyacı olduğu zamanda ailesini elinden söküp aldığı için. Affetmek ruhunu cayır cayır yakan ateşi söndürürdü belki ama Resul o ateşin sönmesini değil daha çok harlanmasını istiyordu, etrafını belki de en çok kendini yakıp kül etmek için.O nefrete ve tutunduğu öfkeye ihtiyacı vardı deli gibi. Ama son zamanlarda sıklıkla aklına gelip duran, zihnini ele geçirmeye and içmiş kıvırcık tutamlar izin vermiyordu ki buna. Kalbinde ne kadar kötü duygu varsa bir çift siyah gözde eriyip gidiyordu sanki yavaş yavaş. Düşündükçe huzuru çağıran bir çift siyah gözle iradesi gün geçtikçe çatırdıyordu sanki ... Kendi cesaretiyle, gücüyle övünen Resul, boyuna posuna bakmadan gözlerini dikip korkusuzca ona diklenen kıvırcığa yeniliyor muydu yoksa? Hâlbuki karşısına hep en güçlü silâhlarla kuşanmış halde çıkıyordu. Buna rağmen neden her defasında kendini yenilmiş hissediyordu? Neden her defasında son sözünü söyleyip,arkasını dönüp giden o bela kıvırcık oluyordu? Direnecekti, direnmeliydi! Öfkeye, nefrete biraz daha sıkı tutunursa kazanacaktı biliyordu. Gecenin karanlığı içindeki çıt çıkmaz bir sakinliğe rağmen, Resul'ün içinde aksine gürültülü bir kaos hakimdi. Bu gel-gitlerin arasında boğulmuşken, odanın içinde yankılanan bildirim sesiyle daldığı düşüncelerden irkilerek çıktı Resul. Ağır adımlarla balkon kapısını kapayıp içeri girdi. Yatağına uzanıp açtı gelen mesajı.

055...: Resul, ablan ben... Ne olur hemen engelleme. Yalvarırım engelleme. Konuşalım...

054...Çevirim dışı...
054...Çevirim içi...

054...: Benim bir ablam yok... Engelliyorum. ..

055...: Yalvarırım Resul. Yıllar geçti ne olur! Benim hatam olmadığını en çok sen biliyorsun. Biliyorsun bunu!Neden kaçıyorsun? Konuşalım. Oturup konuşalım. Büyüdün artık, geçmişte takılıp kalan küçük bir çocuk değilsin.

054...Yazıyor...

O54... : Evet karşında ailesinden zorla koparılan, her gece yalnızlıktan zırıl zırıl ağlayan çaresiz bir çocuk yok. Resul var karşında! Seninle oturup konuşacağım hiçbir şey olmadığını senelerdir tekrar etmekten bıktım. Bırak yakamı!

O55... : Resul kardeşim. Burda en günahsız insan benim. Neden herkesi affederken bana karşı bu kadar zalimsin! Seviyorum seni, yıllar geçtikçe daha çok özlüyorum. Sen benim kardeşimsin. Her defasında başka birinin telefonundan yazmak istemiyorum. Ne olur engeli mi aç.İzin ver arada da olsa yazayım. Söz veriyorum asla rahatsız etmeyeceğim. Sadece sene de bir bile olsa varlığımı hissettirebileyim.

İki Dünya Arasında(BxB) Where stories live. Discover now