41-Gerçeklerden Kaçıp Kıvırcığa Sığınmak

2.4K 237 273
                                    

Omzunda uyuya kalan kıvırcığın inip kalkan göğüs kafesine bakıyor, soluk alışverişlerini dinliyordu dakikalardır. Bir taraftan saçlarının kokusu, ellerinin sıcaklığıyla mayışsa da uykuya dalamayacağını çok iyi biliyordu Resul. Kıvırcığın yatağında, kokusu sinmiş yastığı ve çarşafı içinde hala inanamadığı bir hayalin içinde hissediyor oluşunu engelleyemiyordu. Heyecanı, aşkı kalbinde devrim yaparken bile, korkuları ve kabusları da aklında olduğu gibi duruyordu hala. Bir kıymık gibi ara ara batıyor ,canını yakıyor, hayâle kapılıp gitmesine engel oluyordu.

İki gündür içinde olduğu şey o kadar başkaydı ki; yaşantısından, gerçeklerinden,belki de şimdiye dek var olan Resul'den..." Ben bu muyum ?"diye geçirdi içinden. İki gündür dünyası Reha olmuş bir Resul... Gerçeklerden kaçıp kıvırcığa sığınmak mıydı çözümü?! Her gün kontrol eden dedesi, günlerdir sıklıkla arayan hocaları...Dedesi yine her koldan sarmıştı onu.Gerçi ne zaman bırakmıştı ki! Boğulur gibi hissederken, omzunda uyuyan, her haliyle kendine hayran bırakan Reha'yı izledi yine. Ne düşünmeliydi? Öğretildiği gibi bir günahı mı yaşıyordu? Yıllarca kendine asla sormadığı soramadığı hisleri bu kadar coşkun içinden taşarken , soluklarını ruhunda hissettiği, gördüğü en güzel kalbe sahip kıvırcığı sevmek nasıl günah olabilirdi? İçindeki kaosu kovmak için ihtiyacı olan tek şey Reha'nın sevgisiydi. Ama ondan da emin olamıyordu. Her şey ortaya çıktığında Reha bu geçmişi kabul eder miydi? Ya da tam tersi yaralarını görüp acır mıydı? Her iki ihtimal de Resul'ü düşündükçe sarsıyordu.

"Resul! Uyumadın mı sen? " Çatallaşmış sesiyle, bakışları yarı uyanık yarı uykulu yeşilleri buldu kıvırcığın.

Saçlarını elleriyle tarayıp yastığa yatırdı başını."Uyuyacağım ben de birazdan, sen uyu! " Kendisi de onunla bereber Reha kokan yastığa uzanırken sıcak nefesini yüzünde hissediyordu şimdi. İçindeki tüm gelgitlere, beynine kazınmış günah tohumlarına rağmen baktıkça huzuru soludu gece boyunca.

Kış güneşi kendini bile ısıtmayan ışığıyla perdeden içeri sızıyordu yavaş yavaş. Resul'ün gözleri ise saatlerdir Reha'nın üzerinde dolanıp durmuş, aklının her kıvrımı ihtimaller arasında işkence çekmişti. Göz akları kıpkırmızı olmuş, gecelerdir çektiği uykusuzluk artık bedeninde kendini yorgunluk olarak göstermeye başlamıştı. Girdiği çaresizlik bataklığında kaçış yollarını düşünüp durmuştu. En sonunda kabul etmek de zorlansa da tüm çözüm yolları ablasına çıkmıştı. Gece boyunca alıp vermiş, yanında tüm güzelliğiyle uyuyan kıvırcığı kaybetmemek için aklına gelen isim ablası olmuştu. Bir kaç kere eline telefonu alıp bırakmış, yıllardır nefret maskesi altında kaçıp durduğu ablasına yazmak zor gelmişti. Ama dedesinin elinden kurtulmayı, bu işlerden sıyrılmayı başaran tek kişi de ablasıydı. Her ne kadar arkasında bıraktığı kendisi olsa da kalbinin ve vicdanının bir tarafı ona hep hak vermişti. Yakıp yıkmadan, birilerini arkada bırakmadan belli ki savaşılmıyordu. Resul bunu şimdi daha iyi anlıyordu.

Son kez bi'cesaret deyip Reha'yı uyandırmamaya dikkat ederek telofununu aldı komodinin üstünden. Saat sabahın altısıydı ama ablasının ayakta olması yüksek ihtimaldi. 'Erkenden kalkma huyu değişmemişse tâbi' diye geçirdi içinden.

Resul'üm: Seninle konuşmam lazım. Bugün işin yoksa buluşalım. (06.09)

Çok geçmeden gelen bildirimle bekletmeden açtı mesajı Resul.
Ebru: Resul! Bunları yazan sen misin?Yıllar sonra benimle görüşmek istiyorsun öyle mi? Bugünün tarihini her yere not almalıyım kardeşim benim. Ne zaman nerede istersen gelirim! Senden daha önemli bir işim olamaz ki! (06.15)

Resul'üm: Abartma ! Fazla da heveslenme! Akşam saat 19 ' da Taksim'de göndereceğim adrese gelirsin.

Resul'üm:Tamam Resul'üm. Görüşürüz canımın içi, mutluluktan ölmezsem tâbi.

İki Dünya Arasında(BxB) Where stories live. Discover now