7. Bölüm Karanlık Cumartesi

67.9K 3.1K 200
                                    

"İstemediği kişiyle zorla evlendirilen falan kişi."

"Ay yazık olmuş hangi devirde yaşıyoruz."

Bu kadar. Tepkimiz; üzülürüz belki bir kaç damla gözyaşı dökeriz. Ben bu bölümü yazarken kendimi tutamadım. Ağlayarak yazdım. Bu durumdaki kızların hissettiğini anlayamam ama ucundan hissettiğim kadarıyla içim yandı. Kaç kez bıraktım yazmayı bilmiyorum.

Umarım sizlere hissettirebilirim. Umarım beğenirsiniz. Umarım istediğiniz gibi bir bölüm olur. Ben sizlerin hislerini o kadar merak ediyorum ki.

Multimedya tam bölüme uygun oldu. Biraz kısa ama yinelerseniz sevinirim. Hepinize iyi okumalar. Yorumlarınızı bekliyorum.

Bu bölümde en beğendiğiniz söz, cümle ya da paragrafı  twitterda #esaret tagiyle beni etiketleyerek paylaşırsanız aralarından bölüm repliği seçeceğiz. Paylaşımlarınızı bekliyorum unutmayın! Aynısı Facebook içinde geçerli ❤️

Klasik olduğu için yazıyorum inanın. Kahveler hazır mı? ☕️ içerken sizleri #esaret 7. bölümümüze davet ediyorum. Buyrun efenim bölüm sizlerin.☕️🐞🌷

Hande odasında sessiz, içli, kendinden geçmiş ağlarken Seza üzgün gözlerle arkadaşını izliyor ve bir şey yapamamanın acısını çekiyordu. Elini Hande'nin omzuna koydu. Koymasıyla gözlerinden sakin akan yaşlar, ardı ardına akmaya başladı. Dünya durmuştu. Sadece dünya değil zaman da durmuştu. İkisi sessizce ağlarken yürekleri yakan Hande'nin feryadını duyuyordu. Artı kuşlar da ötmüyordu. Terasta sesleri kesilmeyen kuş cıvıltıları yoktu.

Hande ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle odasına baktı. Tüm eşyalarına... Bu odanın tasarımını özel olarak Seza'ya yaptırmıştı. Yerdeki terliği, asılı gömleği, görünce kendinden geçip bayıldığı avizesi. Şimdi hiçbiri bir şey ifade etmiyordu. Oysa o zaman odasına her girdiğinde içi açılırdı. Şimdi tüm bunlara son bakışlarıydı. Dışarıdan gelen mırıltı halinde sesleri duymuyordu. Biraz dikkat etse duyardı ama duyması acısının artmasından başka bir şeye yaramayacaktı! Ne bir şey sormaya, ne de  neden diye hesap sormaya takati yoktu.

Seza'nın kıpkırmızı olmuş gözleriyle buluştu gözleri. Dudaklarını bastırdı. Artık daha fazla dayanamayacaktı. Birden sarıldı. Hıçkırıkları sesli bir hâl alırken o hıçkırığı açık olan pencereden dışarı duyuluyor ve gelen kişiler çok rahat duyuyordu. Umrunda değildi. Şu an umrunda olan babasının yanındaki değersiz değerini öğrenmiş olmasıydı! Şu an içini yakan tüm hücrelerini kavuran sadece buydu.

Güneş tepeye doğru yükselirken artık sonbaharın gelmesinden dolayı zayıflayan ışıklarını tüm kuvvetiyle yaymaya çalışıyordu. Serin sonbahar esintisi ve gelen misafirlerin kalkması... Handan boş gözlerle Nevra'ya bakarken onun gözlerindeki hüznü gördü ama o hüzün kendinin bakışları, hissettikleri yanında sevinç gibi kalıyordu. O ne anlardı ki? Satılan kendi evladı, alıcı onlar...

Ortalık ölüm sessizliğine bürünürken donuk bakışlarını kocasına çevirdi. Daha önce bakarken sevgiyle çarpan kalbi nefretle dahi çarpmıyordu. Hissiz, duygusuz donuk bakışlarını üzerinden çekip kızının terasa karşı olan odasının penceresine baktı. Hissiz, çarpmayan kalbinden yükselen feryatla yere yığıldı. Bir annenin ciğerinin yanması sadece onun ölümüyle olmuyordu. Kızı ölümden beter bir hale düşmüştü. Nasıl ciğeri yanmasın, nasıl kalbi ağlamasın... Kaç gündür yıpranan bedeni artık dayanmayı çoktan bırakmıştı. Anneydi... Her anne gibi evladı için canını verecek bir anne... Ama canını da verse evladını kurtarmanın bir çaresi yoktu. Yoksa hangi anne tereddüt ederdi evladı için? O taşıdığı canın hiçbir önemi olmazdı, evladının yanında...

ESARET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin