Bitti

42.4K 1.8K 204
                                    

Bölümün adıyla alakası yok arkadaşlar. Bir ilk yaptım ve size gelecek bölümlerden bir kesit attım. Keyifli okumalar. Neler olmuş bir bakın bakalım.

Hande arabasından inip yazlık eve baktı. İlk geldiği gün, dün gibi aklındaydı. Akşam sefaları, içtikleri kahve. Sonra Kerem'le yakınlaşmaları. Kim derdi ki ruhsuz dediği o adamı deli gibi sevecek. Kim derdi ki o adam görünüşünün altında romantik birini barındıracak. Kim derdi ki olaylar buralara gelecek.

Gerçekler gerçekten acı veriyordu. Tekdüze hayatı gün gelecek karmakarışık olacak deseler ihtimal dahi vermezdi. Kerem'i o karışıklıkta sevmişti hem de deli gibi. Sevdiğini fark ettiğinde uzun süre kendine gelememişti. Kerem'in itirafını duyduğunda dili tutulmuş gibi kalmıştı. Hiç beklemediği anda yapılan o itirafla tepetaklak olmuştu. Eskiden yaptıklarını düşündüğünde artık acı vermiyordu. Aklına geliyor ama canlanmıyordu. Sevgisi, sevgileri o olanları yakıp kül etmişti.


Şimdi buraya niçin gelmişti? Kalbi deli çarparken ağır adımlarla eve doğru yürüdü. Soğuk esen rüzgar nefesini keserken durup tekrar eve baktı. O zaman hayranlıkla baktığı ev şimdi gözüne virane gibi görünüyordu. Aniden verdiği kararla adımlarını hızlandırıp kapıya geldi. Sakinleşmek için aldığı nefes ters etki yaparken zile bastı. Açılmayacağını bile bile tekrar bastı. Yumruklamaya başladığında ellerinin acısını hissetmiyordu. Dolu gözlerle pencereye bakıp tekrar kapıya geldi. Zile basarken hızla tekme savurup bağırdı.


"Kerem aç kapıyı! Lütfen! İçeride olduğunu biliyorum! Kerem lütfen!"


Cevap gelemeyeceğini, kapının açılmayacağını bile bile zile basıyor bir yandan ağlayarak bağırıyordu.


"Açma! Yılmam ben! Gerekirse günlerce burada kalırım!"



Hande çaresiz bir şekilde kapıya bakıp aniden kararını değiştirerek pencereye yöneldi. Demir parmaklık kaplı pencereye elini zorla girdirip pencereye vurdu.


"Kerem oradasın biliyorum, aç dedim!"


Elini çekerken demirin sıyırmasından dolayı  kanamasına aldırmadan tekrar kapıya gitti. Hızla tekme savurup birkaç adım geri gitti.


"Ruhsuzsun işte! Beni burada böyle bıraktığın için ruhsuzsun! Beni terk edip gittiğin için senden nefret ediyorum! Allah'ın belası! Kerem benim suçum ne!? O lanet olası konağa geldiğimdeki gün gibi suçsuzum ben! Aç şu kapıyı!"

Hande kapıyı yumruklamaya başladığında ağlaması da arttı. Hem ağlıyor hem vuruyor hem kendi kendine konuşuyordu. Artık dizlerinde derman kalmadığını hissetti. Dizleri büküldü. Yumruk yaptığı elleri kapıdan kayarken dizlerinin üzerine oturdu.


"O kadar yaşanmışlığa rağmen ben her şeyi unutup seni sevdim. Lanet olsun. Sadece sevdim. Babanın yaptığını ben de bilmiyordum Kerem. İkimiz de bilmiyorduk. Neden bana acı çektiriyorsun?"


Hande çaresizce ağlarken kapı açıldı. Başını kaldırıp baktı. Kan akan elleriyle yüzünü silip kendinden beklemediği çevik bir hareketle ayağa kalkıp içeri girdi. Kapıyı açan kişiye anlamsız bir ifadeyle baktı. Yaşlı kadın dolu gözlerle kendine bakıyordu. Belli ki kapıyı açtığından Kerem'in haberi yoktu. Koşar adımlarla mutfağa, oradan bahçeye geçti. Gördüğü manzarayla ayakta çakılıp kalırken artık gözyaşları sessiz akıyordu.

Önce o adam. Sonra Kerem. En son sevdiği adam, Kerem...


O küçük bambu masanın başında oturuyor. Sakalları uzamış. Yüzü çökmüş, zayıflamış. Donuk gözlerle akşam sefalarına bakıyor. O kadar dalmıştı ki geldiğini dahi fark etmemişti. Titreyerek nefes alırken bir adım attı.

"Sevgilim."

Sözü küçük bir hıçkırıkla dökülürken dudaklarından, Kerem başını kaldırıp baktı. Donuk gözleri hayat bulurcasına değişti. Yüzünde istemsiz bir tebessüm belirdi. Gözlerinin rengi değişirken birden kendine gelip başını çevirdi.


"Neden geldin!"

Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki. Hande'nin adımları dururken acıyla gülümsemeye çalıştı.


"Seni çok özledim."

Kerem yumruklarını sıkarken dişlerini de sıkıyor çenesi kasılıyordu.


"Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun! Acıyorum de başka bir şey de ama özledim deme! Hande çık git! Hemen! Seni görmek istemiyorum!"


Hande hıçkırık sesi yükselmesin diye dudaklarını bastırdı. Kerem'in yanına gelip elini omzuna koydu.


"Asıl sen yalan söyleyemiyorsun. Eskisi gibi olmaya çalışıyorsun ama ben o zaman da içindeki saklı Kerem'i görüyordum. Tıpkı akşam sefaları gibi. Sen içindeki Kerem'i bana açtın. Ben gelince açtın. Senin de özlediğini biliyorum. İstediğin kadar bağır kov. Ama gitmeyeceğim."

Kerem omzundaki eli hırsla çekip ayağa kalktı. Hande'ye döndüğünde gözleri ateş saçıyordu. Onun gitmesi için yapacağı tek şey vardı. Bileğini hızla tutup üzerine gitti.


"Seni özlemedim! Sevmiyorum da! Bana acıyarak bakma! Sırf onun için geldin ve ben bunu kabul edemeyecek kadar gururluyum. Hani bana demiştin ya! Gururum her şeyin üstünde diye. Şimdi de aynısını ben diyorum! Hande git! Bana öyle bakma! Lanet olsun ağlamayı kes!"

Hande hissettiği acıya rağmen dudaklarını bastırsa da sessizce ağlıyordu. Sevdiği adam tanınmayacak haldeydi. Hem yüzü, hem sesi, hem davranışları. Kolunu hızla çekip bileğini tuttu. Bir adım geri giderken,  Kerem'in sesini bastıracak kadar yüksekti sesi.

"Gitmiyorum! Ne yaparsan yap! Acımakmış lanet olsun! Ben öyle biri miyim! Seni nasıl sevdiğimi benden daha iyi biliyorsun! Bileğim artık acımıyor Kerem! Sen bileğimi tuttuğunu sanıyorsun ama kalbim acıyor. Lütfen yanında kalmama izin ver. Konuşalım, eskisi gibi."

Kerem nefes nefese Hande'ye bakarken daha fazla dayanamayıp arkasına döndü. Gözlerinden akan bir damla yaşa inat zorla yutkunup gözlerini kapattı. Derin aldığı birkaç nefesten sonra gözlerini açtı. Sesi ortalığı yakıp yıkacak kadar yüksek çıkarken, gözlerinden akan yaş ona göre sakin ve dingindi.


"Benim seninle konuşacak bir şeyim yok! Hele de sevmediğim biriyle hiç yok! Bitti! Bitti! Bitti!"

Kerem hızla bahçeden çıkıp giderken açan akşam sefalarını Hande görmüyordu. Gördüğü tek şey deli gibi sevdiği adamın dik durmaya çalışan ama yıkılmış bedeniydi. Görmediği bir şey daha vardı. Kerem'in acı dolu gözyaşları ve...

ESARET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin