2. Sezon ^Mr. Trouble^ Bölüm 46

4.6K 126 13
                                    

Öncelikle selamlaar. Yeni okul depresyonlarımız hayırlı olsun. Açıkçası ben çoktan depresyona girmiş haldeyim. İnternettiki arkadaşlarımdan kopmak,hikayelerimi eski sıklıkta yazamıyor olmak resmen beni boğuyor. Biliyorum sizi uzun zamandır beklettim ama geçen hafta pazar akşamı okul telaşı derken bir de kuzenlerim gelince yazıcak zamanım kalmadı. Bu hafta sonu da annemlerin zoruyla yazlığa sürüklenince işte bugüne kaldı. Umarım hoşunuza gidecek bir bölüm olur. Ayrıca finale doğru saymaya başlıyoruz sanırım. Nasıl bir son olacağı az çok kafamda belirli ve sonunda gelebilecek küfürleri de kestirebiliyorum. Her neyse. Sizden isteyeceğim bir şey var. Eğer zamanınız olursa bana düğünleri için Jessica'nın giymesini istediğini gelinliğin resmini yorumlar aracılığı ile atar mısınız? Hayalinizdeki gelinliği hayali bir karakterin giymesini isterseniz tabii. Bunu yaparsanız beni gerçekten çok mutlu edersiniz. Neyse çok konuştum. Sizi hikayeyle yalnız bırakıyorum iyi okumalaar :*

"Tabi birde düğün yeri var. Benim gelinliğim senin damatlığın konuklar. Ah Zayn! Sence bunları 1 haftada yetiştirmemiz mümkün mü? Benim annem dünya turundaydı ve onu apar topar getirmek istemiyorum." dediğimde Zayn elleriyle yüzümü esir alarak bana doğru eğildi.

"Jessica." diye mırıldandığında gözlerimi çekici dudaklarından ayırıp gözlerine diktim. Ama onlar da aynı çekicilikteydiler.

"Sakin ol. Derin bir nefes al ve sakin ol." dediğinde dediğini uygulayarak derin bir nefes aldım ve verdim.

"Şimdi. 1 hafta içerisinde her şeyi yetiştirebiliriz. Okulunun kaydını aldırdık. Evimiz zaten hazır. Düğün yeri problem değil. Kiralayamayacağım yer yok. Tamam mı? Annen de biricik kızının evlenmesini görmek için eminim ki dünya turuna kısa bir ara verip bize katılabilir. Şimdi sakin misin?" dediğinde yavaşça kafamı salladım.

"İyi. Hadi gel bakınmaya devam edelim." dediğinde uzattığı elini tutup kalktım ve listemizdeki diğer düğün yerine doğru yola çıktık. Günün sonunda kır düğünü olsun istediğimiz için bahçeli bir konakta karar kıldık.

"Bak korktuğun kadar bir şey değilmiş değil mi?" diyerek bana doğru eğildiğinde güldüm ve kafamı çevirerek yanağımı öpmesini sağladım. Geri çekilirken bozulan yüz ifadesine bakarak hafifçe güldüm.

"Hadi artık eve dönelim. Çok yoruldum." dedim ve elinden tutup sürükleyerek arabaya çektim. Gülerek kendi yerine geçtikten sonra arabayı çalıştırdı. Evine geldiğimizde neredeyse uykuya dalmak üzeredeydim. Gözlerim hafif açık olduğundan bana döndüğünü görebiliyordum.

"Jessica." diyerek hafifçe fısıldadığında tepki vermediğim için derin bir nefes aldı. Arabayı durdurduktan sonra inip benim tarafıma geldi. Kapımı sessizce açtıktan sonra kucağımda duran çantamı omzuna doğru attı ve beni kucakladı.

Kollarımı hafifçe boynuna doladığımda eğilip saçlarımdan öptü. Arabanın kapısını kapadıktan sonra anahtara zar zor basıp arabayı kilitledi. Evin anahtarını çantamdan zorlukla çıkarıp kapıyı açtı. Üst kata doğru çıkarken düşmemek için kollarımı biraz daha sıktım.

"Uyumadığını bu kadar belli etmemelisin." dediğinde yakalanmamak için hiç tepki vermeden öyle durmaya devam ettim. Odaya geldiğimizde beni yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Ayakkabılarımı çıkarıp odanın bir kenarına attıktan sonra ellerinin gömleğimin düğmelerine gittiğini hissettim. Kafamı hafifçe kaldırdıktan sonra üzerimden çıkardı.

Pantalonumun düğmesini de zarif hareketlerle açtıktan sonra bacaklarımdan yavaşçca çıkardı ve bir kenara attı. Dolabına doğru yavaş hareketlerle gidip  kendi tişörtlerinden birini aldı. Yanıma tekrar geldiğinde kafamı tutup kaldırdı ve dik oturmamı sağladı.

Sütyenimin kopçasını aynı yavaşlıkta açtıktan sonra ellerini tenimden kaldırmadan omuzlarıma getirdi. Askılarını aynı şekilde çıkardıktan sonra elindeki tişörtü giydirip tekrar yatırdı. Üstüme örttüğü örtüyle hafifçe güldüm.

Bunu fark etmeden arkasını dönüp üstündekileri çıkardı. Altına sadece kendisine 5 beden büyük gelmiş gibi görünen bir şort geçirip tekrar yanıma döndü. Battaniyenin altına yavaş hareketlerle girdikten sonra bana sıkıca sarıldı ve kendisine çekti.

"Bir daha  ki sefere senin beni giydirmen tercihimdir." dediğinde ne kadar gülmek istesem de oyunumu devam ettirebilmek için ses çıkarmamaya çalıştım.

"Artık bizim bir şarkımız var biliyorsun değil mi?" diyerek ilgimi çektiğinde kısık gözlerle kafamı kaldırdım ve uykulu çıkan sesimle mırıldandım.

"Neymiş?" dediğimde suratına yayılan güzel gülümsemeyle eğilip dudaklarımdan öptü. Ardından kafasını tekrar yatak başına yasladıktan sonra yüzündeki çarpık gülümsemeyi azaltmadan konuşmaya başladı.

"Durmadan sana söylediğim bir şarkı. Şu dünyada bana seni anlatan tek şarkı. Sence?" dediğinde hatırlamış gibi gülümsedim ve sırıttım.

"Red." diye mırıldandığımda onaylayan sesler çıkardı.

"Sana yine söylememi ister misin?" dediğinde hevesle kafamı kaldırdım. Aynı şekilde güldükten sonra beni kendisine iyice bastırıp mırıldanmaya başladı.

"Loving her is like driving a new Maserati down a dead end street(Onu sevmek çıkmaz sokağa doğru yeni bir Maserati sürmek gibi)

Faster than the wind,Passionate as sin, ended so suddenly(Rüzgardan daha hızlı , günah gibi tutkulu, ama çabucak bitiyor)

Loving her is like trying to change your mind (Onu sevmek fikrini değiştirmeye çalışmak gibi,)

Once you're already flying through the free fall (Zaten boşlukta düşerken.)

Like the colors in autumn(Sonbahardaki renkler gibi)

So bright just before they lose it all (çok parlaklar, hepsini kaybetmeden önce)" o devam etmek için hafifçe yutkunduğunda başlamasına izin vermeden ben atıldım.

"Losing him was blue like I'd never known (Onu kaybetmek tıpkı mavi gibiydi, hiç bilmediğim)

Missing him was dark grey all alone (Onu özlemek koyu gri, yapayalnız)

Forgetting him was like trying to know somebody you've never met (Onu unutmak önceden hiç tanımadığın birini bilmeye çalışmak gibi)

But loving him was red (Ama onu sevmek Kırmızı)"

Mırıldanmaya devam etmesini bekliyordum ama o beni şaşırtarak eğildi ve sertçe dudaklarımızı birleştirdi. Ben daha karşılık veremeden geri çekildi. Anlamayarak yüzüne baktığımda o kadar derin bakıyordu ki,sanki okyanusun tam ortasındaymış, yokluktaymış ve sadece ben onu kurtarabilirmişim gibi.

"Seni çok seviyorum." diye mırıldandığında kaşlarımı çattım. Ama aynı zamanda da gülüyordum. Bir şey dememi beklemeden dudağıma ardı ardında öpücükler kondurmaya başladığında ikimizde gülüyorduk.

"Seni-öpücük- çok-öpücük- seviyorum." sonunda geri çekildiğinde beni tekrar kendisine çekti ve sıkıca sardı.

"Hayatımda yaşadığım her güzel şey sensin. Sahip olduğum,benim olan en güzel şeysin. Sana her baktığımda güneşe bakmış gibi oluyorum. Sıcaksın,her zaman içimi ısıtıyorsun,sanki çok fazla baksam canımı acıtacak gibisin. O kadar güzelsin. Sen her şeysin."

"Sana aşığım." dediğimde gülümsedi.

"Biliyorum." dediğinde gülerek omzuna hafifçe vurdum. Ardından hemen ekledi. "Bende sana aşığım."

I Knew You Were TroubleWhere stories live. Discover now