FİNAL| "I never meant to break your heart"

1.2K 46 9
                                    

Veda notunu bunu yayınladıktan sonra yayınlayacağım. Umarım seveceğiniz bir final olur. Son kez,iyi okumalar :D

Yüzüme baktı,baktı ve baktı. Ondan bir neden istiyordum ve o sadece susuyordu. Neden mi yoktu? O kadar mı yok olmuştuk? Artık bir neden dahi bulamıyor muyduk? Neden bana öyle bakıyorsun diye haykırmak istiyordum. Neden bana öyle bakıyorsun? Neden bana lanet olası küçücük bir neden söylemiyorsun?

"Ben sana bir neden veremem."

Sonunda konuştuğunda keşke konuşmasaydı demek istedim. Bana bir neden veremezmiş. Bu ne demek? Bu artık birlikte olmamız için hiçbir şey kalmadı mı demek?

"Jessica bunu senin bulman gerekiyor. Benimle neden birlikte olman gerektiğini sen bilmiyorsan,ben sana nasıl söyleyebilirim? Ne diyeceğim? Beni seviyorsun ya da seni seviyorum mu? Jessica bunu senin bana sormaya gerek duymadan bilmen gerekirdi.

Bana nasıl bunu sorarsın? Tanrı aşkına! Kafayı yiyeceğim!"

Ellerini saçlarının arasından hırsla geçirdiğinde tırsmadım dersem yalan olur. O kadar hayal kırıklığına uğramış gözüküyordu ki bu onu öfkeli yapıyordu. Kendimi haklı çıkarmaya çalışsam da kalbimin bir kısmı onun haklı olduğunu resmen haykırıyordu.

"Şimdi gidiyorum. Çocukların yanında kalacağım. Nedenini bulduğunda konuşuruz. Eğer bulamazsan..." Sonda susmayı tercih etti. Ceketini aldıktan sonra kapıya giderken durup bana öyle bir baktı ki,gözlerinin içinde ki hayal kırıklığı yüzünden neredeyse yere oturup ağlamaya başlayacaktım.

Ya da hiçbir yere gitmesine izin vermeden kolundan tutup sımsıkı sarılacaktım. Hiçbir nedene ihtiyacım yok,seni seviyorum diyecektim. Ama içimden geçen aptalca bir his bunu engelliyordu. O bakışlarını üzerimden çekip evden çıkarken onu engellemedim. Kapıyı arkasından gürültü ile kapadığında kısa bir süre öylece dikildim. İçimde çarpışan iki hisle birlikte koltuğa çöktüm. Ellerimi kafama bastırıp bir kaç kere vurdum.

Kendime mi yoksa ona mı daha çok sinirliydim bilemiyordum. İkimize de duyduğum nefret o kadar yoğundu ki aralarından bir tanesini seçemiyordum. Bunların arasında onu delicesine seven taraf kendisini bir yere atmış,iki nefretin ölesiye savaşmalarını izliyordu. O kadar korkuyordu ki,ortaya çıktığı anda yok olacağını düşünüyordu. Ve sanırım sırasını bekliyordu,nefretler herhangi bir üstünlük sağlamayadıklarını anladıklarında ortaya çıkıp bir karar verecekti. Vermesi gerekiyordu. Şu ana kadar yaptığım her şeyin sorumlusu olan o,şimdi çıkıp sorumluluğunu yerine getirmeliydi.

Ne yapacağıma karar veremeden öylece oturmaya devam ederken gözüm televizyonun yanında ki raflarda duran fotoğraf albümlerine kaydı. Hissizmiş gibi kalkıp onları kucakladım ve tekrar koltuğa döndüm. En baştan başlayarak gitmeye karar verince ilk fotoğraflarımızın olduğu albümü açtım. Fotoğraflara bakarken yüzüme yayılan gülümsemeyi engelleyemedim.

Parmaklarım istemsizce üstlerine giderken ikimizin de suratına sanki asla gitmeyecek gibi yapışmış olan gülümsemelere baktım. O kadar genç, o kadar bilgisizdik ki.

İlk tanıştığımız zamanlardı. Ben onu arkadaş gibi gördüğümü sanarken,o beni babamdan intikam almak için kullanıyordu. Bu aklıma gelince sayfayı çevirip diğerine geçtim. Bunda da sırtına atlamış ve doğru hatırlıyorsam ensesinden öpmeye çalışıyordum. Çünkü huylanıp duruyordu yani.

Bir sonra ki fotoğraf ben uyurken çekilmişti. Başımı boynuna öyle bir sokmuştum ki gören duyan beni ya da onu kaçırıyorlar sanırdı. Kameraya öyle güzel bakmıştı ki ve o kadar güzel gülmüştü ki dayanamadan albümden resmi çıkardım ve tarayıcı da taratmak için yanıma bıraktım.

I Knew You Were TroubleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin