3. Sezon 55. Bölüm

3.2K 100 5
                                    

Zayn'ın doğum günü şerefine bu bölümü yazıyorum. Kısa olduğu için üzgünüm ama yarın 2 büyük sınavım var. Umarım beğenirsiniz iyi okumalar :)

Multimedia'ya bakarsanız beni çok mutlu ederseniz :D

"Balonları oraya asarsanız daha iyi olur." diyerek kapının etrafını işaret ettiğimde beni onaylayarak birleştirilmiş balonları kapının etrafına astılar. Müzikleri de kontrol ettikten sonra peşimden koşturan çocuklara 'sorun yok' işaretini verdim.

Sevinçle birbirlerine baktıklarında bu hallerine kıkırdamakla yetindim. Kısa bir süre sonra dolmaya başlayan küçük barda çantamın olduğu yere doğru yürüdüm. Çantamı açıp telefonumu içinden çekerken ekranın yanıp söndüğünü gördüm.

"Alo Harry?" Telefonumu açtığım anda fısıltıyla gelen sesini duydum ve bu kıkırdamama yol açtı.

"Onu daha fazla oyalayamıyorum. Yaklaşık 1 saattir ona denettiğim tişörtleri suratıma atıyordu. Artık hırlama aşamasına geçti." dediğinde kahkaha attım.

"Artık getirebilirsin. Her şey hazır." dediğimde rahatlayarak nefes aldığını duydum. Ardından da beni onaylayarak telefonu kapadı. Gelenlere birazdan burada olacaklarını söylediğimde herkes kendisine saklanmak üzere bir köşe seçti.

Üzerimde ki elbiseyi birazcık aşağı çekiştirdikten sonra her şeyin normal olduğundan son bir kez daha emin oldum. Tam bir yere oturmaya karar vermiştim ki Niall içeri koşuşturarak girdi.

"Geldiler." diyerek çığırdığında herkes bir yerlere saklandı. Bende gittikçe şişen karnıma dikkat derek bir yere geçtim. Biraz sonra Zayn'ın oflamasını ve sıkkın sesini duydum.

"Harry bar kapalı işte. İzin verirsen karımın yanına gitmek istiyorum." dediğinde kıkırdamamı engellemeye çalıştım. Uzun bedenleri kapıdan girdiği anda ışıklar ve müzik açıldı. Zayn'ın sıçramasına kahkaha atarken şaşırarak etrafa bakmaya başladı.

Herkes bir ağızdan doğum günü şarkısını söylerken yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Gözleri beni bulduğunda şaşkın ifadesinin yerini mutluluk aldı. Ardından aramızdaki mesafeyi kapatarak beni kollarının arasına aldı.

Etrafımızda bizi izleyen insanların olmasına aldırmadan ona daha çok sarıldım. Bir süre daha öyle durduktan sonra geri çekilerek elinden tuttum. Kutlamalar bittiğinde kendimize ayırdığım masada sıralanıp oturmuş haldeydik.

"Bu partiyi hazırlayan sendin değil mi?" diyen sesi kulağıma dolduğunda kıkırdayarak onayladım. Ardından da kollarının karnımın etrafına dolanmasına izin verdim. Eli hafifçe karnımı okşarken mırıldanıyordu.

Pastayı getirdiklerini gördüğümde kollarının arasından çıkarak onu da ayağa kaldırdım. Anlamayan bakışları arkamda ki pastayı gördüğünde tekrar sırıtışa döndü. Ortam karardığında tek aydınlatan şey mumlardı. Zayn pastanın yanına yürürken elimden tutarak beni de yanına çekti.

"Dilek tut." diye mırıldandığımda bana bakıp sırıttı. Ardından da hiç düşünmeden eğilerek mumları üfledi. Kaşlarım çatılsa da tepki vermedim. Herkes alkışlarken doğrularak bana sarıldı. Bu sırada kulağımda hissettiğim nefesiyle mırıldandı.

"Dileyebileceğim her şeye zaten sahibim."

Sanki ona daha fazla aşık olabilirmişim gibi hissederek geri çekildim. Ela gözleri benimkilere dokunduktan sonra uzanıp dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum. Hediyeler ve pasta yeme aşamasını da geçtikten sonra temposu artan müziklerle dans eden insanlara baktım. Ardından da onların arasında olmamı engelleyen şişik karnıma.

"Beni burada bekle. Hemen geliyorum." dediğinde onu onayladım. Yanımdan uzaklaşarak kalabalığın arasında kaybolana dek onu izledim. Gözden kaybettiğimde bana layık gördükleri su bardağının ağzıyla oynamaya başladım. 5 dakika sonra merakla kafamı kaldırdığımda çalmaya başlayan tanıdık melodiyle dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım.

Bana doğru sırıtarak geldiğini gördüğümde yanımdan ne için gittiği kesinleşti. Yanıma geldiğinde uzattığı elini tuttum ve beni insanların arasına çekmesine izin verdim.

"When your hand finds the hand it was meant to hold(Elin elini bulduğunda tut anlamına geliyordu)

Don't let go(Gitmesine izin verme)"

Şarkı sözlerine uygun olarak elimi daha sıkı tuttu ve sertçe kendisine çekti.

"No there's no one else's eyes(Kimsenin gözleri onunki gibi değil)

That could see in me(İçimi görebilir)" dediğinde ikimizde birbirimizin gözlerine baktık.

"No one else's arms can lift(Hiçkimsenin kolları taşıyamaz)

Lift me up so high(Beni çok yükseğe kaldırır)"

Beni belimden tutarak yukarıya kaldırdığında göz yaşlarım onun yanaklarına damladı.

"So now we've found our way to find each other(Şimdi birbirimizi bulmak için yolumuzu buluyoruz)

So now I found my way,to you (Şimdi sana gelen yolumu buluyorum)"

Aynı o günkü gibi beni hızlıca kendisine çektiğinde bu sefer vücutlarımızın yapışmasını engelleyen bir göbeğim vardı. Bu onu engellemezmiş gibi belimden tutarak biraz daha kendisine çekti.

Eğilerek hafifçe öptükten sonra geri çekildi ve gözlerimin içine bakarak şarkı sözlerini mırıldandı.

"And you know my heart by heart (Ve biliyorsun kalbime yakın)"

İnsanların alkışladığını duysam da sanki dünyada sadece ikimiz kalmışız gibiydi. Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş gibi kırpmayı unutmuşken omuzlarımıza konan ellerle irkildik.

"Aşkınızı bölmek istemezdim ama magazin burada." diyen Liam'a yüzümü buruşturdum. Herkes partinin dağılması için bu anı bekliyormuş gibi yanımıza gelip tekrar tebriklerin ilettiler. Ceketimi ve çantamı aldıktan sonra gece boyunca bırakmadığım elini tekrar tuttum ve beni çekmesine izin verdim.

Güvenliklerin yardımıyla arabaya bindikten sonra eve doğru yola çıktık. Yol boyunca pek konuşmamış,şarkı dinlemeyi tercih etmiştik. Eve geldiğimizde o arabayı garaja park ederken ben eve girdim. Işıkları açtıktan sonra ceketimden kurtulup kendimi koltuğa attım.

Biraz sonra kapının açılıp kapanma sesini duydum. Yanıma gelen ayak seslerinden sonra şakağımdan öperek yanıma oturdu. Sanki bunu bekliyormuşum gibi hemen oturduğum yerden kalkıp mutfağa gittim. Hediyenin kapağını kapadıktan sonra sarsılmaması için özen göstererek salona döndüm.

"Bu ne?" diyerek hediyeye baktığında gözlerimi devirdim.

"Aç bak." Bana uzun uzun baktıktan sonra yanıma gelerek kutunun kapağını açtı. İçindekini gördüğünde yüzünün aldığı şekli gülerek izledim. Yavru köpeği yavaşça kutunun içinden alırken mutluluğu her yerinden anlaşılıyordu.

"Tanrım Jess! Çok teşekkür ederim." dediğinde gülerek onu öptüm. Köpeği elinden bırakmayarak koltuğa oturduğunda ben de yanına oturdum.

"Ona ne ad vermek istersin?" diye sorduğunda gülerek ona baktım. Birlikte izlediğimiz çizgi film aklıma gelince kıkırdayarak sorusunu cevapladım.

"Bambi olsun."

Ne ifade ettiğini anladığında o da güldü. Ardından "Bambi olsun." diyerek beni onayladı.

I Knew You Were TroubleWhere stories live. Discover now