Avantaj

50.7K 3.1K 1.8K
                                    

"Bırak!" Çığlığımla birlikte birçok kafa bize dönerken gözlerimden aşağı yaşlar yuvarlanmıştı bile. O da şaşkınlıkla bana bakarken bir sessizlik çöktü içeri. Birkaç adım sesi yemekhanede yankı yaptı, beni belimden tutup kendine çektiği gibi arkasına aldı. Orkun'un yapılı sırtı karşımdaydı ve tam rahatlamış hissederken daha da batmış hissettim. Eğer açık verirse... "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi sert bir ifadeyle. Sandalyenin geriye itilme sesini duydum. Orkun'un daha yapılı olduğu kadar Basat da daha uzundu. Bedenini oradan görebiliyordum.

"Seni ilgilendirir mi?" dedi kollarını göğsünde birleştirip. Orkun tepkisiz birkaç saniye ona baktı, bileğimi yakalayıp beni sürükleyerek dışarı çıkarttı. Yemekhaneden çıktığımızda merdivenlere yönelmesiyle tişörtünü çekiştirip durdurdum onu. Dönüp bana baktı.

"S-spor salonuna gidelim. Yalnız kalalım." İç geçirip bana yaklaştı, yanaklarımdaki yaşları sildi.

"Oraya gidersek dikkat çekeriz. İnsan içinde duralım. Yeterince dikkat çektik zaten." Başımı eğip burnumu çektim. "Hadi." dedi merdivenleri işaret ederek. Sessizce yukarı çıktık, onların sınıfa geçip onun benim aksime en arkada olmasına karşı duvar dibinde olan sırasına geçtik. "Sana ne dedi?"

Yutkundum, kimsenin görmeyeceği bir açıyla sıra altından elini tuttum. "Ölmemi istemediğini, canımı yakmak istediğini falan." Güldü.

"Bir şey yapmayacak. Ona lazımsın. Cesaret edemez." Hayır, yapardı. Ona lazım değildim. Onun rahatlaması için ölmem gerekirdi ve istemediği şeydi ölmem-

Hassiktir ya. İntihar edeyim falan diye mi yapıyordu yoksa?

*

Biraz utanarak, çokça korkarak sınıfa girdiğimde sırama bakmamaya çalışıyordum. Faruk önümde belirdi. "Ne oldu? Ağlamışsın falan."

"Önemli birşey değildi. Sinirlerim bozuldu sadece." diye homurdandım. Tek kaşını kaldırdığında güldüm. "Gerçekten." Omuz silkip sırasına gittiğinde ben de başım yere eğik, kendi sırama ilerledim. Cam kenarında oturmuş, dışarıyı izliyordu. Sessizce yanına oturup başımı sıraya koyduğum gibi gözlerimi kapattım. Uyumak istiyordum.

Tam daldığım sırada birkaç dakika önce sınıfa giren hoca kafama tebeşir attı, irkilerek başımı kaldırdım. Al işte.

"Barış uyuma!" diye çığırdığında arkama yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Birkaç saniye daha dudaklarını yukarıda toplayarak sinirli ifadesiyle bana baktıktan sonra tahtaya dönüp "Tebeşiri getir." dedikten sonra derse döndü. Gözlerimi devirip sıramın üzerine düşen tebeşiri aldıktan sonra hocanın yanına ilerledim. Tebeşiri verip sözlü notlarını düşünerek özür diledikten sonra yerime oturdum.

Defterimi çıkarıp not tutmaya başladım. Burada tahtayı izleyip sıkıntıdan patlamaktan iyiydi yani. Derken notlarım başka yerlere kaydı. Saçma sapan şekiller çizip kağıdı karaladığım sırada telefonum kalçamda titredi. Her seferinde olduğu gibi yine oturduğum yerde sıçradım. Orkun'du. Derse odaklı Basat'a kısa bir bakış attıktan sonra mesajı açtım.

İyi misin? yazmıştı. Alt dudağımı dişledim.

İyiyim.

Teneffüste spor salonunun önüne gel.

Telefonu kapatıp cebime soktum, kağıt karalama işlemine geri döndüm.

*

Teneffüste başımı kaldırıp Basat'a baktım. Başını sıraya koymuş, uyuyordu. Yüzüne eğilip incelemeye başladım. Kumral saçlarının büyük kısmı gözü önüne düşmüş, uzun kıvrık kirpikleri ok gibi alttaki ve üsttekiler olmak üzere iki tarafa doğru kıvrım almıştı. Erkeksi burnu eli tarafından yukarı itilmiş, uykuda olmasına rağmen kızarık kalan dudakları aralanmıştı. Alt dudağı çenesine doğru bükülüp resmen çenesiyle bir bütün oluşturmuştu. Uykudayken uyanık zamanlarındakinin aksine fazlasıyla çocuksu görünüyordu.

İncelemeyi bırakıp ayaklandım, sınıftan çıkıp arkamdan gelen var mı diye kontrol ede ede bahçeye çıktım. Çevrede bana bakan kimse olmamasına rağmen bir James Bond titizliğiyle çevreyi tarıyordum. Zaten bu arkaya bakarak gizli işler çevirmeye çalışma huyum tamamen şu aptal aksiyon filmlerinden geliyordu. Tek suçlusu Orkun yani.

Spor salonuna geldiğimde kapıyı itmemle açıldı. Basketbol takımı antrenman yapıyordu. Bana tuhaf tuhaf baksalar da ses çıkartmadılar. Beni Orkun'la içeri girerken çok görmüşlerdi çünkü.

Üst kata çıkıp soyunma odasına girdim, oturup beklemeye başladım. Çok geçmeden Orkun da geldi, yanıma gelmesiyle ayaklanıp kucağına atılarak sıkıca sarıldım. O da aynı tepkiyi bana verdi. "Bir şey dedi mi?" diye sordu hâlâ sarılırken. Başımı hızlı hızlı iki yana salladığımda benden yavaşça ayrıldı, bakışlarını suratımda gezdirdi.

"Hiçbir şey yapmadı, söylemedi." dedim üstüne basa basa. Gülümseyerek beni kolları arasına çekti, yere oturduk, sırtımızı mavi dolaplara verdik.

"Sonraki derslere girmeyelim istersen?" diye fısıldadığında başımı iki yana salladım. Genel derslerden biriydi ve girmek istiyordum. Üniversite sınavı için fazlasıyla tedirgindim ve elimden geldiğince hiçbir dersi kaçırmıyordum. Zengin bir aileden geldiğim doğruydu ama babam bana iyi bir mesleğim olmadığı sürece asla miras ya da işini bırakmayacağını kesin bir dille açıklamıştı. 'Aklını kullan.' diyordu sürekli. 'Sana boşuna verilmedi o beyin.'

"Sadece birazcık nefes alalım, yeter." Nefes almaktan kastımın rahat hissetmek olduğunu ikimiz de biliyorduk ama istemsizce birbirimize bakıp kıkırdadık. İçerisi leş gibi ter kokuyordu.

Elini ensemdeki saçlardan geçirip başımı kendine çekti, dudaklarımız arasındaki mesafeyi kapattı. Küçük bir öpücükle başlayıp ağız yutma eylemini gerçekleştirmiş bulunmaktaydık. Ellerini kalçama atıp beni kucağına doğru çekmeye çalıştığında ellerimi karnına koyup mesafemizi korudum. Buna rağmen öpücüğümüz bölünmemişti. Orkun bu durumdan çok fazla şikayet etse de onunla yatmak istemiyordum. Yatmak haricinde, şu ön seks saçmalıkları falan da buna dahildi. Bunun kendimi hazır hissetmeme ya da kendimi ilerideki hayatımı geçireceğim kişiye saklamamla falan alakası kesinlikle yoktu. Ama Orkun'a sunduğum bahane buydu. Asıl nedeni ise Orkun'la yatmak istemiyor oluşumdu. Ne düşünürseniz düşünün, ona aşık değildim, sadece hoşlanıyor, zaman geçiriyor ve sevgisini hissedip mutlu oluyordum. Bedeni ilgimi hiçbir yönden çekmiyordu. İlgimi çeken erkek resimlerine bakıp mastürbasyon yapmak mükemmel olabilirdi ama malesef erkek arkadaşım o gruba dahil değildi.

Beni son bir kuvvetle çekip kucağına oturttuğunda itiraz etmedim. İlk defa bana bu kadar yakın olmasına izin veriyordum ve daha fazlası da olmayacaktı. Eli kalçamı okşamaya, beni hareket ettirmeye çalışmaya başladığında göğsümdeki ellerimi elleri üzerine koyup oradan ayırdım, dudağımı dişlerinin eziyetinden kurtarıp geri çekildim, Orkun'un sert bakışlarını umursamadan ayaklandım.

"Sınıfa gidiyorum. Çıkışta görüşürüz." Zorlukla gülümsedim, kolumun tersiyle ıslak ağzımı silip kapıya yöneldim. Onu nasıl etkilediğim umrumda değildi ki bende en ufak bir hareketlenme yoktu. Ne zaman bana böyle yaklaşsa, kendimi onunla neden çıktığımla ilgili sorgulayıp ayrılık arzusu eşiğinde buluyordum. Ama bana diğer erkeklerin hiçbir zaman bakmadığı bir gözle bakıyor, daha iyi davranıyordu. Bu da hoşuma gidiyordu. Belki sürtükçeydi ama ikimiz için de sıkıntı yok gibi görünüyordu.

Soyunma odasının kapısına dönen L koridoru döndüğüm an tam gözüm hizasında, diktörtgen şeklinde bir ışık kaynağı belirince duraksadım, şaşkınlığımı atar atmaz görüşüm netleşince ağzım hafifçe aralandı, geriye bir adım attım.

Elindeki telefonu bana doğrultmuş bir Basat'tı bu. Ekranda tekrarlanan video ise en fazla 3 saniyeydi. Görüntü şöyle tekrarlanıyordu. Orkun sırtını dolaplara vermiş, bacaklarını uzatmış. Ben kucağındayım, tabi öpüşüyoruz, ellerim kalçamdaki elleri üzerinde. Tabi videonun kısalığı ve tam yakaladığı saniyeyle alakalı olarak kucağında ileri doğru kayıyordum. Video tekrarlamaya alınmıştı. Basat da durmuş, bana bakıyordu. Gözleri suratımdaki her mimiği dikkatle incelerken suratı fazlasıyla ifadesizdi. Telefonu tek bir harekette kilitleyip cebine attı, kollarını göğsünde birleştirdi. "Artık avantaj bende ha?"

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin